23 Ocak 2017 Pazartesi

Alzheimer İle Bunama!





ALZHEİMER İLE BUNAMA!
Bunama tanısı koymak kolay bir iş değildir.  Tabii ki belleğinizin, yorumlama kapasitenizin, reflekslerinizin, yürümenizin, konuşmanızın ayrı ayrı değerlendirilmesi ve üstelik bu değerlendirmelerin nicel olması yani sayılarla yapılması gerekmektedir. Bu tanıyı koyabilecek bir uzmanın liseden sonra EN AZ 10 YIL ekstra eğitim alması gerekmektedir. Bunun ötesinde bunama tanısı koymanın kolay bir iş olmaması da gerekir. Çünkü bunama kolay göze alınabilecek bir durum değildir. Değil mi ki bir insanın duruşu, konuşması, davranışları her tür fiyakalı kartvizitin veya biraz da böbürlenme payı olan tüm unvanların önünde geliyor. Bu yüzden bir insanın boynuna böyle bir yafta asmadan önce defalarca düşünmek, tabiri caizse kılı kırk yarmak gerekir...
Peki öyleyse bu isimdeki bir kitabı neden kaleme aldım: Yıllardır katıldığım her apartman toplantısında, her uçak yolculuğunda, her taksiye bindiğimde; mesleğimin ne olduğu ortaya çıktığında karşılaştığım sorulardan bıktığımdan değil tabii ki. Sadece daha kapsamlı ve doyurucu bir cevap verme isteğim ve hayalimden. Olası tüm soruları ve cevaplarını dilimin döndüğü, aklımın erdiği, ilmimin yettiğince; belli bir kalıp içinde içinde toparladım.
Bunama, aklınızın başından uçmasıdır. Ama öyle aşık olarak filan değil. Üstelik geçici bir durum da değildir. Bir bakarsınız aklınıza doğru kelimeler gelmiyor, gördüğünüz insanları başkalarıyla karıştırıyorsunuz. Bir bakarsınız yıllardır oturduğunuz evin sokak numarasını hatırlamıyorsunuz. Zaten bir süre sonra siz bu durumun farkına bile varmamaya başlarsınız. Üzülmezsiniz bile. Ama sizi sevenlerin yüreği parçalanır bu halinize, o başka. Sonuçta “Aman hiç kimse bu hale düşmesin!” denebilir ama, biliyoruz ki beyniniz de vücudunuzla yaşıt, ve her yeriniz gibi o da yıpranıyor. Yaşlanan beyniniz de aklınızı eskisi gibi yerinde tutamıyor. Her şey adeta güz rüzgarının önündeki yapraklar gibi uçuşuyor.
Bunama aslında kendisi bir hastalık değil, bir hastalığın bulgusudur. Güzel bir benzetme olarak ‘ateş’ gösterilebilir; ateş bir hastalık değildir, hastanın sıcaklığının yükselmesidir ve bir hastalığın habercisidir. Benzer şekilde bunama, hastanın beyninde bir şeylerin yanlış gitmekte olduğunu gösterir ancak söz konusu bellek ve zihin problemlerine neyin yol açtığını göstermez.
Bunama ikinci çocukluk diye de tanımlanabilir; yani insan, dünyaya geldiğinde nasıl acizse, yaşlılığında da benzer şekilde çaresizliğe düşebilir. Bu hastalık,  sinsi bir şekilde başlayıp geriye dönüşü olmayacak şekilde devamlı ilerleyen; zihinsel işlevler, günlük yaşam etkinlikleri ve yaşam kalitesinde bozulma ve eşlik eden davranış problemleri ile tanımlanır. Bunama, hasta kadar yakınlarını ve toplumu da sosyo-ekonomik olarak etkileyen bir hastalıktır. Daha doğrusu tek bir hastalık değildir, farklı hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkabilen bir tablodur. Çok sık karıştırılan bunama ve Alzheimer hastalığının arasındaki en büyük fark; her bunama Alzheimer hastalığı değildir ama her Alzheimer hastalığı bunamadır...

Tıp inanılmaz bir hızla ilerliyor. İnsan ömrü son yüzyıl içinde tam 2 katına çıktı. Tabii ki sadece ömür uzamakla kalmadı, yaşam kalitesi de arttı. Artık hepimiz 100’lü yaşlarımıza ulaşmayı ve o yaşlarda hala aktif bir yaşam sürmeyi hayal edebiliyoruz. Etmeliyiz de, tabii ki yaşlanacağız ama ihtiyarlamayacağız... Çoğu organ problemimizi çözen tıp adamlarından, beynimizin yaşlanmasını önlemelerini istemek de en doğal hakkımız.
Bunama ile ilgili hastalıklar neredeyse 100 yıldır bilinmesine rağmen, bu konudaki çalışmalar son 30 yılda yoğunlaşmıştır. Ancak şunu da biliyoruz ki beyin araştırmaları henüz emekleme çağında. Değil mi ki dünyanın önde gelen ülkeleri, 2010-2020 arasındaki yılları beyin onyılı ilan ettiler; araştırmaya ayrılan kaynakların çoğu artık beyin araştırmalarına akıtılıyor. Eminim ki önümüzdeki yıllar çağ açacak gelişme ve buluşlara gebe. Ama bunama korkusu açısından bakınca, önümüzdeki yılları bekleyecek zamanı kalmamış olanlar da var.
Dünya nüfusunun ortalama yüzde 8 ila 10’u bu grupta. Yani bunama tehlikesinin baş gösterdiği 60 yaşını aşmış durumda. Demek ki ülkemizde en az 6 milyon kişi, yarına dair sizinle aynı endişeleri taşıyor. 2050 yılında bu rakam tüm ülke nüfusunun 5’te birine ulaşacak! Artık hemen herkes akıl sağlığını tüm diğer sağlık sorunlarından ayrı tutuyor, daha çok önemsiyor. Ben de kendi adıma, aynı fikirdeyim. İnsan tabii ki elden ayaktan düşmesin, ama özellikle aklının ışığı sönmesin.
Çok detaylı araştırmalarda bunama hastası olduğu düşünülen kişilerin % 9’unda; aslında depresyon, delirium, ilaç yan etkisi, tiroid problemi, vitamin eksikliği, alkol kullanımı gibi nedenlere bağlı olan bulguların tedavi ile düzeltilebildiği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle hekimler bir tanıya varmadan önce söz konusu ihtimalleri göz önüne alıp gerekli testleri yapmaktadırlar. Günümüzde hekimler, bunama tanısı koyabilmek için bellekte bozulmanın yanı sıra aşağıdaki zihinsel yetilerin en az birinde günlük yaşamı aksatan düzeyde bozulma olması şartını da aramaktadırlar:
1)    Akıcı şekilde konuşup, yazılı ve sözel dili anlama yetisi
2)    Sağlıklı duyusal işlev olduğu varsayılarak, cisimleri tanıma ve tanımlama yetisi
3)    Yeterli hareket- duyu işlevleri olduğu ve verilen görevin anlaşıldığı varsayılarak bir takım hareketleri yapma yetisi
4)    Soyut düşünebilme, sağlıklı yargılara varıp planlar yaparak, karmaşık görevleri yerine getirme yetisi
Önce şunu belirtmek lazım: Bunama basit bir unutma hali değildir. Bunama bir hastalıklar grubunun belirtisidir. Yani bunamanın nedeni Parkinson hastalığı olabilir, Alzheimer hastalığı olabilir, Adams Hakim hastalığı olabilir ve daha pek çok hastalık olabilir. Tabii çok ileri yaşlarda sadece yaşlanmaya bağlı olarak ta bunama görülebilir. Üstelik bunama sadece unutma hali de değildir. Karmaşık bir yakınmalar grubudur. İnsan yürümekte zorluk çekebilir, idrarını tutamayıp altına kaçırabilir, aşırı sinirli ve kavgacı olabilir; yani pek çok terslik üst üste binmiş olabilir. Bazı kişiler ise melek gibi tatlı, hiçbir derdi kafasına takmayan, bütün insanları seven, kimseyi yargılamayan, değerli değersiz eşyalarını birilerine hediye eden bir insan haline dönüşebiliyor.
Evin anahtarını evde unutabilirsiniz, hatta unutmamak için tüm anahtarlarınızı bir arada taşımak gibi bir takım yöntemler geliştirmiş bile olabilirsiniz ama bunadıysanız zaten evinizin yerini bulamazsınız. Arkadaşlarınızın isimleri aklınıza gelmeyebilir, gördüğünüz kişiler tanıdık geliyordur lakin kim olduğunu çıkaramıyorsunuzdur ama bunadıysanız kızınızı bile tanımazsınız. Sıkışıp tuvalete yetişmeye çalışırken dayanamayıp altınızı ıslatabilirsiniz ama bunadıysanız halının ortasına çişinizi yapmaya kalkarsınız. Yani daha önce de söylediğim gibi, aklınız başınızdan uçup gitmiştir...
Yani bunadığınızdan şüphelenme şansınız bile yoktur, o durumun farkına siz değil çevrenizdekiler varır. Siz belki ancak bunamaya başlıyor olduğunuzdan şüphelenebilirsiniz, ki bu satırlar da zaten sizin için kaleme alınmıştır. Normal yaşlanma sürecinde beyin işlevleri bir miktar geriler, ancak her yaşlıda bunama belirtileri bulunmaz. Tabii ki yukarıda anlattığım hafif belirtilerde giderek bir ağırlaşma, sıklığında bir artma olması canınızı sıkabilir, sıkmalıdır da... O zaman bir uzman tarafından incelenme vaktiniz gelmiş demektir.
Unutkanlık, beynin en önemli işlevlerinden biri olan belleğin bozulması sonucu ortaya çıkan ve kişinin etkinliklerini kısıtlayabilen bir sorundur. Özellikle yaşlılarda bunama hastalığının ilk bulgusu olabileceği için ciddiye alınması gerekir. Unutkanlık her yaştan insanın en sık yakınmasıdır ancak çoğunlukla bir hastalık belirtisi olarak görülmez. Gençlere “bu yaşta unutkanlık olmaz” denirken, yaşlılara  “unutması normal” gözüyle bakılır. Oysa unutkanlık daima altta yatan bir hastalığın belirtisi olarak kabul edilmeli ve bir uzman tarafından detaylı şekilde araştırılmalıdır.

Gençlerde günümüz şehir ve çalışma hayatının getirdiği stres, depresyon ve gerginlik; beyin işlevlerinden dikkat toparlama ve dikkat yöneltmeyi bozarak unutkanlık yapabilir. Yaşlanma ile de kişilerde ılımlı bir unutkanlık ve karmaşık problemleri çözebilmek için daha fazla zamana gereksinim duyulması ortaya çıkabilir. ‘Yaşla ilintili unutkanlık’ ismi verilen bu durum ilerlemediği sürece herhangi bir hastalık söz konusu değildir. Ancak bu tip hastaların düzenli aralıklarla takip altında olması gereklidir çünkü bu unutkanlık, eğer ilerleme gösteriyorsa, ciddi hastalıkların habercisi de olabilir.

Unutkan bir insan, bu durumdan önce kendisi rahatsız olur. Bunama hastasının ise yakınları rahatsız olur ancak hasta durumundan yakınmaz. Unutkanlık kimi zaman depresyon, vitamin eksiklikleri, tiroid işlev bozukluklarına bağlı olarak ta görülebilir ve uygun tedavi ile tam düzelme sağlanır.  Ancak unutkanlığın bunamanın ilk belirtisi olabileceği de unutulmamalıdır. Sonuç olarak devam eden ve artan unutkanlık tıbbi olarak araştırılmayı hak eden bir bulgudur.

Yaşlılardaki unutkanlık çok hafif olmaktan çıkıp daha belirgin duruma geldiğinde ise tıbbi adıyla ‘hafif zihinsel bozukluk’ adı verilen tablo ortaya çıkar. Bu durum artık bir hastalık olarak ele alınmalıdır, çünkü söz konusu bu durum bunama ile seyreden birçok hastalığın erken dönemini teşkil ettiğinden önem verilmesi ve araştırılması gereken bir durumdur. Gerçekten de birçok bunama hastasında dönüp geriye bakıldığında, bir dönemler böyle bir tablo olduğunun farkına varılır.

Aslında hafif zihinsel bozukluk tablosunda beyinde değişiklikler çoktan başlamıştır ama henüz yakınmalar belirgin şekilde ortaya çıkmamıştır. Bu tabloda bellek ile ilgili yakınmalar varken, problem çözme gibi diğer zihni yetenekler normaldir; kişinin günlük yaşam etkinlikleri de normaldir. Mini Mental Test skorları 27-30 arasındadır. Bu tablonun bunamaya dönüşme oranı yıllık %10-15 'tir; yani her 7 hafif zihinsel bozukluk hastasından 1 tanesi ertesi yıl bunama hastası olur. Süre uzadıkça bu oran da artar. Sonuçta bu tanıyı almış kişilerin % 70’i bir zaman sonra bunamaktadır.

Varlığı 1936 yılından beri bilinmekle birlikte; bunama yakınması ile karşımıza çıkan her 7 kişiden birinin beyninde sıvı artışının aşırı düzeyde olduğu bir hastalık, 1965 yılında Hakim ve Adams tarafından tanımlanmıştır. ‘Adams Hakim’ hastalığı, bunamaya yol açan nedenler arasında tümüyle tedavi edilebilen; yani hastanın durumunun tamamen geri döndürülebildiği, hatta tedaviden sonra yaşamına eskiden olduğu gibi normal bir insan olarak devam edebildiği tek hastalık.

Bunama yakınması olan kişiler arasında her 7 kişiden birinde bu hastalığın olduğu çok iyi bilinen bir gerçek. Demek ki bunama her 7 hastadan birinde geri çevrilebiliyor. Ancak vakaların %80’inin gözden kaçırılmakta olduğunu bildiğimden, tedavi için en uygun zaman penceresinin tanı konduktan sonraki ilk yıl olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Yani erken tanı hemen her hastalıkta olduğu gibi bu konuda da önemlidir. “Vakit nakittir!” derler ya, ben de “Vakit beyindir!” diyorum.
Adams Hakim hastalığı aynı zamanda ‘normal basınçlı hidrosefali’ ve ‘okkült hidrosefali’ olarak da adlandırılmaktadır. Bu hastalık, beynin sıvı dolu boşluklarının genişlemiş olması ve fakat bu sıvının basıncının normal olmasına eşlik eden; yürüyüş bozukluğu, yakın bellek kaybı, idrar kaçırma üçlü bulgusu ile karakterize bir klinik hastalıktır.
Bu tablo beyin kanaması, tümör, enfeksiyon, kafaya alınan darbe, Paget hastalığı, akondroplazi gibi başka kafaiçi sorunlarla beraber olabildiği gibi; kendiliğinden (idiopatik olarak) de ortaya çıkabilir. Tabii bu hastalık bunamaya yol açan diğer hastalıklarla birlikte de görülebiliyor. Örneğin her 5 Parkinson hastasının birinde bu durum da hastalığa eşlik ediyor, yani yine etkili bir tedavi şansı var.
Tedavi beyindeki bir çay bardağı miktarındaki sıvının, basit bir cerrahi işlem ile boşaltılması için yapılıyor. 30-45 dakika arasında süren bu işlem, genel anestezi altında yapılmakta ve hastanın beynindeki fazla sıvının boşaltılmasını sağlayacak bir silikon boru (şant) cilt altına takılmaktadır.
Hasta işlem sonrası yaşam kalitesini düşüren çok önemli olumsuzluklardan kurtularak sosyal yaşamına geri dönebiliyor. Sonuçta net sayılarla belirtecek olursak; tedavinin başarılı olma şansı, cerrahiden 3 ila 6 ay sonra % 65 - % 95 arasında değişiyor. Genellikle şant takılması sonrası ilk aylarda görülen belirgin iyileşme sonrası, yakınmalar sabit bir hal alırlar. Ancak bir grup hastada ise yavaş ve durağan bir iyileşme görülebilmektedir. Özetleyecek olursam, ortalama % 60 hastada şant takılması sonrası hemen iyileşme saptanırken, uzun dönemde belirgin iyileşme saptanan hasta oranı ise  % 30’dur.

Son olarak ta yine belirtmeliyim ki, hastaların bu tedavi yöntemini denemekle kaybedecekleri pek bir şey de yoktur...
                       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder