6 Nisan 2023 Perşembe

Ameliyat: Bel Ameliyatı, Omurilik Ameliyatı, Boyun Ameliyatı, Beyin Ameliyatı


                                                                                                                Prof. Dr. Semih Keskil 

“Ameliyat olmaktan korkuyorum!” mu diyorsunuz? Çok normal. Tabii ki korkacaksınız. Eminim annenizden, babanızdan, hatta dedenizden ne hikayeler dinlemişsinizdir. Onların devrinde gerçekten de ameliyat korkusu insanların hayatta kalmasını sağlayan bir korkuydu; aynı ilk çağlarda insan türünün devamını sağlamış karanlık korkusu-açlık korkusu gibi. Ama artık 21. yüzyılda yaşıyoruz. Artık böylesine tarihi bir korkuyu kenara bırakmak gerek. Pek çok ameliyat neredeyse sıfıra yakın bir riskle yapılabiliyor. Tüm haklarınız da yasal koruma altında tabii ki. Üstelik diğer pek çok alanın aksine tıpta - özelikle de beyin cerrahisinde- Türkiye bilimsel alanda dünyada ilk on ülke içinde ve hatta ön sıralarda yer alıyor. İnsanlar Avrupa ülkelerinden gelip burada ameliyat oluyorlar.

              Gayet doğal bir duygu olan ameliyat korkunuz üzerine oynayan, kötü niyetli kişilerin tuzağına düşmeyin. Size “Aman sakın ha ameliyat olma!” diyen kişilere, özellikle bir de bu kişiler üstüne üstlük cerrahsa, söz konusu ameliyatı yapıp yapamadıklarını sorun. Acaba “Ameliyat olmayın, felç olursunuz! Ölürsünüz!” derken, aslında “Ben bu ameliyatı yapamam!” mı demek istiyorlar? Acaba bir yetersizliklerini açığı vurmakta zorlanıyor olabilirler mi? Ancak böyle bir sakıncadan bahseden kişi, gerçekten deneyimli bir cerrah, özellikle de yaptığı ameliyatlarla tanınan bir üniversite hocası ise ancak o takdirde söylediğini ciddiye alın.

En iyi cerrah, kendine güveni olan cerrahtır. Bunu sürekli kendinden bahsetmesinden veya atıp tutmasından, esip gürlemesinden anlayamazsınız. Unutmayın, “Söz uçar, yazı kalır!” Eğer önerilerini size yazılı olarak verip altına imzasını atabiliyorsa, en iyi cerrahi hocası işte odur. Önemli bir hastalığınız olduğunda beş ayrı hekime gittiğinizde beş ayrı, hem de birbirine taban tabana zıt beş ayrı görüş almaktan artık bıkmadınız mı? Sanıyor musunuz ki tıp böyle bir belirsizlikler bilimi? Bilimde belirsizliğin bir sınırı olduğu muhakkak, ama bu kadar da olmaz ki. İşte size iyi bir çare: Doktorunuzdan size söylediklerini yazılı bir metin olarak vermesini ve altını da imzalamasını isteyin. Göreceksiniz o zaman anneniz için bir hoca “Ameliyat olmazsa kesinlikle felç olur!” derken, öte yanda bir Xyzwiterapist “Sizi bakışlarımla, hem de yüzde yüz iyileştireceğim!” diyemeyecek.

              Peki iyi bir cerrahın hasta değerlendirmesi nasıl olmalı? Aslında eskiden bunu siz de biliyordunuz, ama son zamanlarda size unutturuldu maalesef. Hayatınızda en az bir kere doğru dürüst, yani iyi muayene yapan cerrah çıkmıştır karşınıza. İyi hasta muayenesi, yarım saatten az olamaz; dünyanın hiçbir yerinde olamayacağı gibi, ülkemizde de olamaz. Bunun sağlık hizmetlerinin mükemmelliği, doktorun hizmet aşkı, engin tecrübesi, sınırsız bilgisi, büyük unvanları ve hatta eşsiz şöhreti ile bir ilgisi olmadığı gibi; hastanın şikâyetlerinin ne denli basit olduğu ile de bir ilgisi yok. Gelişen teknoloji ve tanı araçları ile ise hiçbir ilgisi yok tabii ki…

              Siz anlatacaksınız- doktor soracak- siz cevap vereceksiniz, doktor sizi muayene edecek- tahliller isteyecek- siz soracaksınız- doktor cevap verecek. Akıl var izan var. Size taş çatlasa beş dakika ayıran doktora altı kere gitmeniz veya böyle altı ayrı doktora gitmeniz aynı işi görmüyor ne yazık ki. Eğer hâlâ iyileşmediyseniz bu ne sizin suçunuz, ne de doktorunuzun suçu. Doktorunuzun yarım saatine ulaşabilmeniz gerek, bunun yolunu bulmak ise artık size kalmış. Kapının önündeki o kalabalığa hiç girmeyin. Yoksa hakikaten tanrı yardımcınız olsun. Üstelik unutmayın ki, bazı uzmanlık dallarında veya birçok hastalığın bir arada olduğu durumlarda; özellikle de riskli bir ameliyata karar verilecekse, bu sürenin çok daha uzun olması bile gerekir.

Tıbbın belki de en önemli kuralı: “Ameliyat her zaman en son çaredir.” Yani ameliyata karar vermeden önce hemen hemen hiç bir risk içermeyen, geleneksel tamamlayıcı tıp uygulamaları ve fizik tedavi gibi yöntemler denenir. Bunlardan yarar görmeyen hastalarda bu kez tedavi edici veya rahatlatıcı etkileri olan ilaçlar denenir. Eğer son safhada hasta, algoloji gibi narkoz vermeden uygulanan basit ve tehlikesiz girişimlerden de yeterli yarar görmezse; işte o zaman ameliyat uygulanması gündeme gelir. Tabii eğer hastalığınız geri dönüşü olamayacak bir işlev kaybına neden olacaksa ya da yaşamınızı tehlikeye atıyorsa, bu durumlarda acil ameliyat olmanız da gerekebilir.

Beyin ameliyatı olsun, bel fıtığı ameliyatı veya boyun fıtığı ameliyatı ya da omurilik ameliyatı olsun; söz konusu kararı tabii ki sizi tedavi etmekte olan cerrah verecek. Ancak ilk basamakta daima kansız ameliyat, tam kapalı ameliyat denen yöntemler gelir. Bunlar ciltte açılan göze görünmeyecek denli küçük deliklerden girilerek ve hasta uyutulmadan yani nerdeyse sıfıra yakın riskle yapılabilen ameliyatlardır. Söz konusu yöntemlerle şikâyetleri geçmeyen veya bu yöntemlerin uygulanma şansı olmadığı hastalarda ise, neredeyse yüz yıldır yapılmakta olan açık ameliyatlara; yani hasta uyutularak ve derisi kesilerek yapılan daha ciddi girişimlere gerek duyulabilir. Bunlar yine çok düşük denebilecek risklerle yapılan mikrocerrahi, yani hastanın cildindeki küçük kesilerden girilerek mikroskop altında yapılan ameliyatlar olabilir. Kimi zaman da kemiklerin çıkarıldığı ve çok daha ciddi riskler içeren ameliyatlar yapılması gerekebilir.

              Tüm tümörlerin ilk tedavisi daima cerrahidir. Kimi zaman kapalı ameliyatlarla tedavi edilirken, kimi zaman da oldukça riskli ve deneyim gerektiren ameliyatlarla tedavi edilebilmektedirler. Bir takım tümörler çıkarıldıklarında bir daha tekrarlamayan iyi huylu, ya da genel tabiri ile erkek tümörlerdir. Diğer bazı tümörler ise, ki maalesef bunlar çoğunluğu oluştururlar; tekrarlayan kötü huylu, ya da genel tabiri ile dişi tümörlerdir. Bir kez ameliyat edildikten sonra tekrarlayan/tekrarlayabilecek kötü huylu bazı tümörler veya hiç el sürülmemesi gereken bölgelerde yer alan tümörler için ilaç tedavisi yani kemoterapi veya ışın tedavisi yani radyoterapi de kullanmak gerekebilir. Bu konudaki son kararı ise tıbbi onkoloji ve radyasyon onkolojisi hocaları cerrahınızla birlikte veriyor.

Hiçbir ameliyatın riskli olmaması düşünülemez tabii ki. Ameliyat riski kaynaklarına sırasıyla teker teker bakacak olursak, ilk sırada mikrop kapma, yani yaraya mikrop bulaşması riski vardır; buna doktorlar enfeksiyon riski derler. Özellikle de “hastane mikrobu” denen ve neredeyse tüm antibiyotiklere karşı dirençli olan çok tehlikeli mikroplar ne yazık ki artık ülkemiz için de önemli bir sorun olmuştur. Yüzlerce hatta binlerce yatağı olan ve artık çağdışı olduğu düşünülen depo hastanelere benzemeyen, orta boyutlardaki (yüz civarında yatağı olan) yeni ve modern hastanelerdeki ameliyathane koşulları bu hastane enfeksiyonu riskini çok düşük seviyelere indirmiştir. Hastane mikroplarının henüz yerleşmiş olmadığı butik hastanelerin; laminar hava akımı donanımı olan ameliyathanelerinde ameliyat olmaya çalışın.

              İkinci sırada olan narkoz riski ise hem deneyimli anestezi hocaları ve hem de modern ilaçlar sayesinde günümüzde kabul edilebilir düzeylere inmiştir.  Üçüncü sırada olan ve cerrahinin kendisinden kaynaklanan riskler ise artık 21.yüzyıldaki ameliyat robotları, cerrahın görme gücünü defalarca yükselten ameliyat mikroskopları, köşelerin arka tarafını bile gösteren endoskoplar gibi gelişmiş cerrahi teknolojisi ve deneyimli cerrahlarımızın dünyaca kabul edilmiş becerileri sayesinde artık neredeyse sıfıra yaklaşmak üzeredir.

Biraz da ameliyat komplikasyonlarından söz edelim. Komplikasyon basitçe terslik, yani işlerin ters gitmesi demektir. Bu şanssızlıkların yıllar içinde hesaplanmış ortaya çıkma ihtimalleri zaten yüzde olarak bilinmektedir. Cerrahınız da ameliyattan önce; sizden bilgilendirilmiş rıza alırken, bu komplikasyonların tümünden bahseder. Bunlar geçici ya da kalıcı durumlar olabileceği gibi, nadiren hayati tehlike bile oluşturabilirler. Komplikasyon cerrahın beceriksizliği demek değildir. Dünyanın en deneyimli cerrahlarının elinde de komplikasyonlar olabilir. Önemli olan, yani cerrahın tecrübesini konuşturduğu yer, komplikasyon olduğunda nasıl önlem alacağını ve ne gibi bir tedavi uygulayacağını bilmesidir.

Peki, tekrar ameliyat olmanız gerekebilir mi? Evet, böyle bir ihtimal gerçekten de yüzde olarak bilinmektedir. Bunun çeşitli nedenleri olabilir: Birincisi, eğer cerrahınızın ameliyattan sonra sizden mutlaka uymanızı istediği kuralları hiçe sayarsanız, ameliyatınızın başarılı olma şansı düşer ve aynı ameliyatı tekrar olmanız gerekir. Buna doktorlar nüks der. İkincisi, bazı hastalıklar doğaları gereği tekrarlama eğilimindedirler, alınan tüm önlemlere karşın yine de tekrar ameliyat olmanız gerekebilir. Buna ise doktorlar rekürrens der. Üçüncü bir ihtimal olarak da, cerrahınız kimi zaman ameliyat sırasında karşılaşılması beklenmeyen bir tersliğe bağlı olarak, kimi zaman ise önceden planlanmış bir şekilde ameliyatınızı bir safhaya kadar yapıp; kalan kısmını daha sonra ve daha uygun bir zamanda yapmaya karar verebilir. Buna doktorlar rezidü yani artık derler. Bu karar tabii ki keyfi değil, hastanın sağlığını korumak amacıyla alınan bir karardır. Yine de ikinci ameliyatı yapacak cerrahı seçerken, mutlaka bu tip ameliyatlarda deneyimli olan bir cerrahı bulmak şarttır; çünkü artık üçüncü bir şansınız olmayabilir. Son şansınızı iyi kullanın…


5 Nisan 2023 Çarşamba

“Çocuktur Başı Ağrımaz” Demeyin!


                                                                                       Prof. Dr. Y.K. Yavuz Gürer 

Toplumda en sık dile getirilen sağlık sorunlarından birisi de “baş ağrısı” dır.. Bu şikayet sadece yetişkinlere özgü olmayıp,  çocuklar da baş ağrısından  yakınabilirler. Çocukların tarif ettiği baş ağrıları sıklıkla  aileler tarafından    “Çocuğun başı ağrımaz ya da çocuktur numara yapıyor” denilerek göz ardı edilebiliyor. Ne var ki çocuklarda          migren tipi baş ağrısı olabileceğini hatta bu şikayetlerin altında önemli bir sağlık probleminin de yatabileceğini       akılda bulundurmak gerekiyor.

Çocuklarda baş ağrısının nedenleri

·       Çürük diş

·       Kulak iltihabı

·       Burun tıkanıklığı

·       Boğaz enfeksiyonu ve diğer enfeksiyonlar

·       Gözde kırma kusurları

·       Beyinde su toplanması

·       Beyinde tümör

·       Beyinde damar tıkanıklıkları

·       Beyinde kanama gibi organik bir neden olabileceği gibi, migren ve gerilim tipi, sebebi tam 

olarak bilinmeyen hastalıklarla ilişkili olabilir.

Tanıda en temel etmen ailenin takibi

Çocuklarda baş ağrısının nedeni iyi araştırılmalıdır. Eğer çocuğunuz sürekli baş ağrısından şikayet ediyor, günlük aktivitelerini aksatıyor, okula gitmek istemiyor, ödevlerini yapmıyorsa mutlaka doktora başvurulması gerekmektedir. Çocuklar baş ağrısını değişik şekillerde ifade edeceği için tanıda birtakım sıkıntılar yaşanabilir. Çocukların erişkinlere benzer tarzda baş ağrısı şikayetlerini dile getirmesi ancak 3 yaşından sonra mümkündür. Bu yaş itibariyle çocukların söylediklerini iyi değerlendirmek gerekir. Özellikle aileler çocuklarını çok iyi takip etmeli; baş ağrısının ne sıklıkta, günün hangi saatlerinde olduğu, ne kadar sürdüğü, baş ağrısını başlatan-bitiren sebepler, baş ağrısı sırasında çocukta meydana gelen değişiklikler belirlenmeye çalışılmalıdır. .

Başının ağrıdığını ifade edemeyen çocuklarda, ağrının belirtileri;

·       Ani kusma

·       Aşırı ağlama

·       Huysuzluk

·       Denge bozukluğu

·       Korku-endişe

·       Her zaman yaptığı ya da yapmayı çok sevdiği aktiviteden geri kalma olabilir.

Migren çocuklarda da görülüyor

Sık, şiddetli ve uzun süreli baş ağrısı olan çocuğun bir çocuk nöroloji uzmanı tarafından muayene edilmesi gerekir. Nörolojik muayeneye ek olarak, doktorun gerekli görmesi durumunda kan tetkikleri, beyin tomografisi veya beyin manyetik rezonans görüntülemesi (MR) yapılarak tanı konulabilir.  Her başı ağrıyan çocuğa beyin MR çekilmesinin gerekmediği de bilinmelidir.. Muayene ve tetkikler sonucunda altta yatan bir neden saptanamayan durumlarda, nedeni bilinmeyen baş ağrısı olarak tanımlanır. Bu gruba sıklıkla migren ve gerilim tipi baş ağrısı girer. Migrenin ailesel geçiş özelliğinin olduğu bilinmektedir ve aile bireylerinde migren öyküsünün varlığı, çocuğun şikayetinin de migren olabileceğini düşündürür.. Aileler çocuklarına migren tanısını yakıştırmak istemeyebilir.

Çocuklarda migren belirtileri

Çocuklarda migren belirtileri yetişkinlerle benzerlik gösterir. Baş ağrısının bir saatten uzun sürmesi, ışıktan ve sesten rahatsız olması, ağrının alında ve şakak bölgelerinde olması, baş ağrılarının zonklayıcı tipte, sanki başının içinde davul çalıyor gibi olması ve genelde uyuduğunda geçmesi çocukluk çağı migren tanısını desteklemektedir. Çocuklarda kesin tanı konulabilmesi için bu belirtilere ek olarak nörolojik muayenesinin yapılması gerekir.

Nedene yönelik tedavi planlanmalı

Baş ağrısının bir nedeni bulunabilirse, buna yönelik tedavi planlanmalıdır.

Bir sebebin bulunamadığı durumlarda, migren tanısı konulduğunda hemen ilaç başlamak yerine baş ağrısına yol açan nedenlerin saptanması ve mümkünse ortadan kaldırılması uygun olur. Sıklıkla;

·      Açlık

·      Uykusuzluk

·      Gece geç saatlere kadar televizyon-tablet karşısından olmak

·      Geç uyumak ve sabah erkenden kalkıp okula gitmek

·      Aşırı miktarda çikolata-kakao-kafein içeren gıdaların tüketimi

·      Aşırı yorulmak, aşırı hareket etmek ya da spor yapmak ,

·      Okul stresi ağrıyı başlatan neden olmakla birlikte;

·     Bazı hastalarda, hastaya özel nedenler ( beyaz peynir, kuruyemiş, çin yemekleri, koruyucu madde içeren hazır gıdalar vb.) de olabilir. 

 

Migren ağrısını tetikleyen bir neden bulunmadığı durumlarda, hekimin önereceği koruyucu ilaçlar kullanmak gerekebilir.

Her başı ağrıdığında ağrı kesici verilmemeli

Başı ağrıyan bir çocuğa sürekli ağrı kesici vermek baş ağrılarının daha uzun süreli, daha şiddetli olmasına ve tedavisinin zorlu hale gelmesine yol açabilir. Bu nedenle çok gerekli durumlarda ağrı kesici ilaç vermek,  loş sessiz bir odada dinlenmesini teşvik etmek uygun olur.

Hangi durumlarda acilen doktora gidilmeli?

·       Baş ağrısının, hastanın daha  önceki ağrılardan farklı ve çok şiddetli olması

·       Çocuğun sürekli ağlaması

·        Ağrıdan yerinde duramaması

·       Gözde kayma

·       Bir tarafta uyuşukluk, zayıflık, güçsüzlük

·       Gece uykusundan uyandıran ağrının olması durumlarında acil merkezlere başvurulması uygun olur. 





Niçin Algoloji Önemli?


                                                                                                                Prof. Dr. Avni Babacan

        Ağrı konusu son 40 yılda başdöndürücü bir ivme kazanmış, bunun sonucu yeni bir bilim dalı, yeni bir disiplin yani Algoloji doğmuştur.

        Tabii ki gelişme belirli sancıları da beraberinde getirmektedir. Ağrıyla doğrudan ilgilenen disiplinlere bağlı hekimler  “multidisipliner - interdisipliner” yaklaşımın önemini bilmekle beraber, bu yaklaşıma her zaman ve her yerde aynı hassasiyeti gösterdikleri söylenemez. Artık  her hekim eline geçen her ağrı hastasını tedavi ederim diye yaklaşmakta, bu önemi yeterince vermemektedir. Bu bakımdan biz Algoloji doktorları ne olduğumuzu, neler yapabileceğimizi topluma doğru bir şekilde aktarabilmeliyiz.

        Artık Algoloji yani ağrı tedavisi yapan bilim dalları ülkemizde neredeyse her yerde kurulduğu ve geliştiği için, ağrı tedavisi hizmetleri verilmektedir. Dolayısıyla özellikle ülkemizde toplumumuz bu konuda uzmanlaşmış, algolog ünvanını almış, yani işin ehli doktorların bu işi yapması gerektiği bilincine erişmelidir. Önüne gelen herkes ağrıyla uğraşır, belli başlı tedavileri uygulayabilir, ancak kronik ağrılar-yani inatçı geçmeyen ağrı tedavisinde uzmanlaşmış Algoloji doktorları ileri tedavi yöntemleri dediğimiz girişimsel yöntemleri - radyo frekans yöntemlerini yapmalıdırlar.

        Ağrı tedavisinde ilaç tedavisi yani medikal tedaviyi her doktor uygulayabilir. Yani reçeteyi hatta kırmızı, yeşil reçeteyi her doktor yazabilir. Ancak invazif,g irişimsel yöntemleri uzman olmuş, yetkili algologlar yapmalıdır. Cerrahi yöntemlerin yeri zaten bellidir, cerrahlar uygun endikasyonu koyduklarında gereğini zaten yapmaktadırlar. Fizik tedavinin yeri bellidir, öncelikle invazif olmayan yöntemleri, istirahati, ilaç tedavisini gerektiğinde fizik tedavi yöntemlerini de bu uzmanlar yapmaktadırlar. Yani beli ağrıyan bir hasta hangi doktora muayene olursa olsun ağrının sebebini  bilmeden hemen tedaviye girmemelidir. Sebep bulunduktan sonra tedavi de ilaçlar, istirahat, fizik tedavi yöntemleri şeklinde uygulanmalı, cerrahi endikasyonlar ise zaten bellidir. İdrar kaçırıyorsa, felç durumu varsa zaten ameliyat endikasyonu vardır. Ama sırf ağrı var diye ameliyat edilmemelidir, işte o zaman biz Algologların ağrı tedavi uzmanlarının iğnelerle yapacağı yöntemler devreye girmelidir.

        Bel ağrısının nedeni nedir, ağrının kaynağı neresidir bu tetkik yöntemleriyle tespit edildikten sonra ameliyathane koşullarında, steril ortamda, görüntüleme yöntemleri kullanılarak hastaya gerekli girişimler yapılmalıdır. Bu işlemlerin yarar oranı %70 civarındadır. Önemli olan hastaya zarar vermemektir. Tabii ki komplikasyonlar olabilir, bunu hastaya baştan doğru anlatılmalı, bilgi verilmeli ve yazılı onamı alınmalıdır.

        İşte niçin Algoloji önemli başlığını bunun için yazdım. Doğru tanı, doğru tedavi ve mükemmel sonuç. Ağrısız günler dilerim.


26 Aralık 2022 Pazartesi

Torakal disk hernisi (Sırt fıtığı) nedir? Hangi şikayetlerle kendini gösterir? Hangi uzmana başvurmak gerekir? Tedavisi nasıldır?

 

                                                                        

                                                                                                               Prof. Dr. Semih Keskil

Torakal disk hernisi (Sırt fıtığı); sırt omurları arasında bulunan kıkırdaksı disk dokusunun arkaya doğru  fıtıklaşıp omurilik ve sinirlere baskı yaratmasıdır. Görülme sıklığı açısından bel ve boyun fıtıklarından sonra gelmekte olup genelde 40’lı yaşlardan itibaren görülür. Sıklıkla, disk dokusunun zaman içerisindeki harabiyetine bağlı olarak oluşmakla birlikte şiddetli travmalar sonucunda da meydana gelebilmektedir. En sık belirtileri arasında; gittikçe artan ve bir süre sonra bele ve bacaklara yayılan sırt ağrısı, gövdede ve bacaklarda uyuşma, kramp, ilerleyen durumlarda yürümede zorluk, gövde ve bacaklarda güç ve his kaybı ,yürürken denge bozukluğu, idrar veya gaita kaçırma görülebilir. Tedavisi için beyin cerrahi uzmanına başvurmak gerekir.

Bahsi geçen şikayetler ile başvuran hastanın şikayetleri ayrıntılarıyla dinlenmeli, mesleği, travma öyküsü, kalp veya sindirim sistemine ait hastalıkları olup olmadığı dikkatlice sorgulanmalı, sonrasında detaylıca fiziki muayenesi yapılmalıdır.  Sırt fıtığı bazı zamanlar kalp, mide, karaciğer veya safra kesesi problemi olduğunu düşündürecek şekilde bu bölgelere yansıyan ağrılar oluşturmakta, hatta üst bölgedeki sırt fıtıkları, göz kapağında düşme gibi problemlere dahi sebep olabilmektedir. Bu problemlerin olmadığından emin olunduktan sonra sırt omurgasının MR’ı çekilir, sırt omurları arasında fıtıklaşmış disk dokusu görülmesi durumunda uygun tedaviye karar verilir.

Ağrı şikayetlerinin ve semptomların hafif olduğu, acil cerrahi gerektiğini düşündürmeyen durumlarda; tutucu tedavi yöntemleri uygulanır. Tutucu tedavide;  hastaya 1-2 hafta yatak istirahati önerilir. Ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçlar reçete edilir. Korse kullanımı ve kilo kontrolü önerilebilir. Gerekli durumlarda hastaya fizik tedavi programı düzenlenebilir.

Şikayetlerin şiddetli olduğu, bacaklarda ve gövdede his veya güç kaybı, yürüme bozukluğu, idrar veya gaita kaçırma durumlarında cerrahi tedaviye karar verilir.

Ameliyatında; fıtığın seviyesine göre hastanın göğüs kafesi ya da karnı, ameliyat ekibinde bulunacak bir Göğüs Cerrahı ya da Genel cerrahi uzmanı  yardımıyla açılarak fıtıklaşmış disk dokusuna ulaşılır, disk temizlenerek omurilik üzerindeki baskı kaldırılır, cerrahın gerekli görmesi halinde, çıkarılan diskin yerini dolduracak bir metal materyal konulabilir.

Sırt fıtığı ameliyatı; spesifik bir ameliyattır. En iyi boyun fıtığı ameliyatı, en iyi bel fıtığı ameliyatı, en iyi beyin ameliyatında akla ilk gelen adres olan Ankara bu operasyon için de en doğru adrestir. Ankara beyin cerrahi camiasında; bu operasyonu en iyi ameliyathane ve en iyi yoğun bakım şartlarına sahip merkezlerde gerçekleştirecek , bu alanda uzman en iyi beyin cerrahını bulmak mümkündür.

Sırt ağrıları ve sırt fıtığı ,ilerleyen dönemlerde yaratacağı problemler sebebiyle ciddiye alınması ve bir  uzman tarafından doğru şekilde tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Şikayetlerinizi göz ardı etmeyin, iyi bir beyin cerrahının kapısını çalmakta vakit kaybetmeyin.

 

9 Kasım 2022 Çarşamba

Vertebra (omurga) hemanjiomu nedir? Hangi şikayetlerle kendini gösterir? Hangi uzmana başvurmak gerekir? Tedavisi nasıldır?

 


                                                                                              Prof. Dr. Semih Keskil


  Vertebra (Omurga) hemanjiomu; sıklıkla bel ve sırt omurlarında görülen,  yavaş büyüyen, iyi huylu damarsal lezyonlar olup en sık bulgu olarak, yerleştiği bölgede ağrı şikayeti ile kendini gösterir. Omurga gövdesinin geniş bir kısmını tutan büyük boyutlu lezyonlar aynı zamanda omurganın kemik kalitesinde ve dayanıklılığında azalmaya sebep olur. Bunun sonucunda da darbe, düşme gibi travmatik durumlar sonrası, yerleşmiş olduğu omurda kırılma, ezilme, çökme, hatta omuriliğe baskı ile bacaklarda güç ve his kaybı gibi durumların yaşanmasına dahi neden olabilir. Tedavisi beyin cerrahı tarafından yapılır. 

  Bel ya da sırt ağrısı şikayetleri ile gelen hastanın detaylı muayenesi yapıldıktan sonra şikayeti olan bölgeye yönelik MR ve tomografileri çekilir. Hemanjiom olabileceği düşünülen durumlarda hemanjiom mu yoksa tümöral tutulum mu ayrımı açısından damardan kontrast madde verilerek çekilecek olan ikinci bir MR’a ihtiyaç duyulabilir. Hastanın şikayetlerine sebep olabilecek fıtık, omurilik kanal daralması, omurga kırığı ya da tümör gibi başka problemlerin de varlığı açısından ayrıntılı değerlendirme ile kesin tanıya gidilir. Hemanjiom olduğundan emin olunan lezyonun boyutlarının küçük olması ve hastada şiddetli ağrı şikayetlerine sebep olmaması durumlarında ilaç tedavisi verilip günlük yaşam önerileri öğretildikten sonra hasta belli aralıklarla kontrole çağrılır, lezyon boyutlarında artış olup olmadığı takip edilir. Lezyonun ilk tespitte cerrahi sınırlarda olması ya da ilerleyen zamanlarda büyümesi neticesinde cerrahi tedaviye karar verilir.

  Ameliyatında; hasta uyutulmadan, sadece işlem yapılacak bölgeye lokal anestezi uygulanıp hastaya damar yoluyla verilecek bir sakinleştirici sonrasında, radyolojik çekimler eşliğinde lezyonun olduğu omurgaya içi boş kanüllü bir iğne yardımıyla girilir, radyofrekans yöntemiyle omurga içerisinde bulunan  hemanjiom yakılır. Sonrasında , yine radyolojik çekimler eşliğinde kontrollü bir şekilde omurga içerisine verilecek olan kemik çimentosu ile kemik yapısı güçlendirilir. İşlem sonrası yatağına alınan hasta 2 saat sonrasında yürütülür, aynı gün taburcu edilir. 

  En iyi beyin ameliyatı, en iyi beyin tümörü ameliyatı, en iyi boyun fıtığı ameliyatı, en iyi bel fıtığı ameliyatı için akla ilk gelen adres olan Ankara’da, bu operasyonu en iyi ameliyathane şartlarına sahip merkezlerde gerçekleştirebilecek en iyi beyin cerrahlarını bulmak mümkündür.

  Günlük hayatımızda sıklıkla şikayet ettiğimiz bel ve sırt ağrıları sadece fıtık ya da kırık gibi durumlarda görülmemekte olup toplumda sıklıkla tesadüfi rastlanan ama yüksek oranda  görülen hemanjioma da bağlı olabilmektedir. Sizin de bu tip şikayetleriniz mevcutsa  göz ardı etmek yerine bir beyin cerrahına başvurmakta vakit kaybetmeyin.


3 Ekim 2022 Pazartesi

Nöroşirürjide İyileşme Metotları

 

                                                                                                                  Prof. Dr. Semih Keskil 

Efendim, tamamlayıcı tıp veya geleneksel tıpla da sizin ağrılarınızı kesebilir, acılarınızı dindirebiliriz ama... Bu eksende Beyin, Sinir ve Omurga Cerrahisinde iyileşme metotlarına göz atmamızda fayda olduğu muhakkaktır. Sizleri, bu metodlarla tamamen iyileştirip eski halinize döndürebiliriz, hem de garantili şekilde. Yani:

  • Bel fıtığınızı açık ameliyat bile yapmadan tamamen tedavi edebiliriz.
  • Boyun fıtığınızı da ameliyat yapmadan, bir yerinizi kesmeden tedavi edebiliriz.
  • Boynunuzdaki kırığı sizi aylarca boyunlukla gezdirmeden, felç etmeden iyileştirebiliriz.
  • Beyin tümörünün sizi öldürmesine engel oluruz, hatta kimi zaman ameliyat bile yapmadan.
  • Bunamaya başlamış aile büyüğünüzü eski haline döndürme şansımız olabilir.
  • Belinizdeki kırığı kansız bir şekilde eski haline döndürüp sizi bir günde ayağa kaldırabiliriz.
  • Yoğun bakımda ölümle pençeleşen hastanızın hayata daha sık tutunmasını sağlayabiliriz.
  • Bebeğinizin kafasındaki, belindeki doğumsal anomalisini düzeltebiliriz.
  • Yüzünüzdeki, yıllardır geçmeyip sizi canınıza kıyma noktasına getiren ağrıyı tedavi edebiliriz.
  • Kök hücre tedavisi şansınız olup olmadığını söyleyebiliriz.
  • Aylardır komada olup bir türlü uyanmayan hastanızı uyandırabiliriz.
  • Sevdiklerinizi en iyi tıbbi hizmete ulaştırabiliriz.
Tıbbın bu nimetlerini kullanarak; bilmem ki, sizin için daha ne yapabiliriz?



Testosteronun Sağlık Etkileri ve Testosteron Tedavileri

 

                                                                                                        Prof. Dr. Mehmet Emin Korkmaz 

    Testosteron testislerden salgılanan bir hormondur. Erkeklik hormonu olarak da adlandırılır. Fetusta cinsel farklılaşma, erkek cinsel sisteminin gelişimi ve çalışması testosterona bağlıdır. Erkeklerin ses, kas kütlesi, kemik yoğunluğu, vücut kılları gibi yapısal özellikleri de bu hormon tarafından biçimlendirilir. Yaşla birlikte testosteron düzeyi azalır. 60 yaşın üzerindeki erkeklerin % 20’sinde 80 yaşın üzerinde ise % 50’inde serum düzeyi normalin altındadır. Bunun sonucu olarak, testis boyutları küçülür, kemik yoğunluğu, kas kütlesi, kırmızı küre üretimi azalır, yağ yapımı artar.

    Erkeklik özelliklerinin idamesi dışında da testosteronun çok çeşitli etkileri vardır. Koroner kan akımının artması, damarların fizyolojik uyaranlara verdiği tepkilerin düzelmesi, aritmi riskinin azalması (EKG’de QT mesafesini kısaltır), kan şekeri kontrolünün kolaylaşması, kas kütle ve gücünün artıp yağ kütlesinin azalması kalp sağlığı için faydalıdır.  Ama aynı zamanda kötü şeyler de yapabilir: kan akışkanlığının azalması (kırmızı küre sayısında gereğinden fazla artış), iyi kolesterolde azalma (HDL-kolesterol), pıhtılaşmaya meyyal durum, (trombositlerin yapışkanlığını artırır), kan basıncında artma (su ve tuz tutulumu) ve muhtemelen damar sertliğinin ilerlemesi gibi.

    Uzayan yaşam süresi ve azalan testosteron birçok erkek için testosteron tedavisini çekici yapmaktadır. Son yıllarda hastalarım benden talep etmekte. Testosteron sizi güçlendirir, sırf bu nedenle bile insanlar kullanmak istemektedir.  Örneğin birçok amatör ve profesyonel sporcu testosteron kullanır. Öte yandan dışarıdan verilen testosteron tedavilerinin güvenliği halen soru işaretidir. 

    Yetmişli yıllardan başlayarak yapılan birçok gözlemsel  ve bazı küçük plasebo kontrollü çalışmalar erkeklere testosteron verilmesinin kalp damar sağlığını olumsuz etkilediğini göstermiştir. ABD İlaç ve Gıda dairesi testosteron tedavisini sadece hipogonadizm denen testislerin az çalıştığı klinik durum ile sınırlandırmıştır. 

    Öte yandan çok yakın zamanda Lancet’te yayımlanan bir meta analiz benim bu yazıyı hazırlamama neden oldu (1). Araştırıcılar hipogonzdizmli erkeklerde yapılan 35 plasebo kpntrollü çalışmanın 17’sinin verilerine ulaşarak incelemişler.  Ortala 65 yaşında 5600 erkeğin verisi kalp damar hastalığı ve ölüm riskinde artış olmadığını gösteriyor. “Çok iyi” diyebilirsiniz. Ama ben tedbir öneriyorum. Çünkü çalışmanın takip süresi çok kısa sadece 1 yıl. Bu tıl sonunda tamamlanacak olan TRAVERSE isimli bir çalışma bize 60 aylık izlem sonuçlarını gösterecek.

    Kişisel görüşüm doğumsal hipogonadizmi olmayan, doğal yaşlanma süreci sonrası azalan testosteronun dışardan verilmemesidir. Bunun için bazı sağlam gerekçelerim var. İlaç şirketleri, yerleşik tıp otoriteleri ile birlikte yaşlanmayı tıbbi bir sorun haline getirdiler. Seksenli yıllarda kadın menapozu sonrası yapılan hormon yerine koyma tedavileri, artan pıhtılaşma, kanser ve kalp hastalığı nedeniyle hüsranla sonuçlandı. Bunu iyi biliyoruz. Yaşlanan erkeklere testosteron vermek benzer sonuçlanabilir. Doğanın düzenine karışmak hemen her zaman başısızlıkla sonuçlanır. Yaşlanma ile testosteron azalması normal bir süreçtir. Bu nedenle evlilikler sürmekte, dedeler yaşlarına uygun davranmaktadır. Tıbbi olarak da sorunlarla karşılaşılacaktır. Şişman, hipertansif, diyabetik, alkol tüketimi yüksek erkeklerde testosteron sözüme inan kalp sağlığını ciddi etkileyecektir.

Sonuç 

Testosteronu doğal yollarla yükseltmeniz mümkündür. Tavsiyem bu olacaktır; 

  1. Uygun vücut ağırlığını koruyun. Yağ hücrelerini azaltmak çok önemlidir. Yağ hücreleri östrojen yapan fabrikalardır.
  2. Düzenli egzersiz yapın. Yürüyün, yüzün, bisiklete binin ve mutlaka ağırlık kaldırın.
  3. Yeterli dinlenin, iyi uyuyun.
  4. Alkol tüketimini azaltın.
  5. İşlenmiş gıda tüketmeyin, yeterli miktarda protein alın.

Kaynaklar