27 Eylül 2018 Perşembe

SİNDİRİM SİSTEMİNDE 10 YENİ BİLGİ






Prof Dr. Burçak KAYHAN
İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı

1.    Primer Biliyer Kolanjitli hastalarda obetikolik asit tek başına tedavide yüz güldürmekte.
2.    Anti HCV(+) HCV RNA(-) hastalardan nakil için alınan karaciğerlerde takıldıktan sonra %16 oranında nakilli hastalarda hepatit C oluşmaktadır.
3.    Mide asit düzenleyici ilaçlarla kontrol altına alınamayan  göğüs yangı ve ağrılarında reflünün endoskopik tedavisi stretta faydalı olmaktadır.
4.    Yaşlandıkça, yaşlılık sebebiyle göz ve dışkı kaçırma sıklığı artmaktadır. Secca tedavisiyle gaz ve dışkı kaçırma %65 oranında kontrol altına alınmaktadır.
5.    Yemek borusundaki Barrett hastalığına yapılan RF tedavisi olan Halo sonrası tedavi başarısız dahi olsa kanser riski belirgin olarak azalmaktadır.
6.    Kronik aspirin kullananlarda gelişen Fe+ eksikliği kansızlık sebebi olan ince barsak kanamalarını Misoprostol ilacı belirgin olarak düzeltmektedir.
7.    İnflamatuar barsak hastalıklarında, biyolojik ajan kullanan ülseratif kolit ve crohn’ lularda hamilelik sonrasında ilaç anne sütüne geçmektedir. Süt veren annelerin bu ilaçları kullanmaması gerekir.
8.    Yaşlılarda kansızlığın bir önemli nedeni kullanılan aspirin gibi ağrı kesici kan sulandırıcı ilaçların ince barsak da yaptığı ülser ve kanamalardır. Bunların teşhisinde kapsül endoskopi %98’e yakın tanısal doğruluk sağlamaktadır.
9.    H.Pilori midede gastrit ve kanser nedenlerindedir. Kombine antibiyotik tedavisinde içeren reçetelerle tedavi edilebilmekteyken, ilaçların kısa sürede kesilmesi ve düzensiz alınmasına bağlı olarak küresel düzeyde H.Pilori antibiyotiklere karşı direnç geliştirmektedir. Bu bulgu da ileriki dönemde mide kanserinde artış nedenlerinden birini oluşturacağı kesindir.
10. Son 40 yılda reflü hastalarında eğer Barret varsa yemek borusu alt ucu kanser sıklığı artmaktadır.
                                                                                        
                                                                                  
                                                                         

AMELİYATSIZ BEL VE BOYUN FITIĞI TEDAVİSİ


Prof.Dr.Semih Keskil
Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahı


Bu soruyu “Bel fıtığında ameliyat şart mı?” veya “Disk hernisi ameliyat edilmeli mi?” diye de sorabilirsiniz. Cerrahların tüm hastalarına ameliyat önerdiği gibi yanlış bir algı var. Oysa bizim ameliyat önerme oranımız taş çatlasa %10’u geçmez. Yani gördüğümüz her on hastanın en fazla birine ameliyatla tedavi öneriyoruz. Zaten bundan daha çok ameliyat yapmaya zamanımız da, enerjimiz de izin vermez. Eminim pek çok aklı başında cerrah meslektaşım için de durum bundan farklı değildir.
            Oysa unutmamak gerekir ki bir dahiliye doktoruna, nöroloji uzmanına vs. gittiğinizde bir tedavi önerisi veya bir reçete almadan asla dışarı çıkmazsınız. Zaten bir çözüm önerisi ile karşılaşmazsanız da hayal kırıklığına uğrarsınız. Benzer şekilde beyin cerrahınız da size bir çözüm önerisi getirecektir. Sanmayın ki bu her zaman ameliyat olmanız gerektiği anlamına gelsin.
            Bel fıtığı veya boyun fıtığı ameliyatı gerçekten söz konusu olduğunda ise, hangi tür ameliyatın gerekeceğine sizi tedavi edecek olan cerrah karar verecektir. Ancak hemen daima ilk basamakta halk arasında kansız ameliyat, tam kapalı ameliyat, lazer denen ve doktorlar arasında da minimal girişimsel müdahale, ameliyatsız cerrahi tedavi denen, cildi kesmeden ve fakat göze görünmeyecek denli küçük deliklerden girilerek; narkoz uygulamadan ve tabii çok düşük riskle yapılabilen endoskopik diskektomi, laparoskopik diskektomi, nükleoplasti, anüloplasti , hidrodiskektomi, ozon enjeksiyonu, lazer diskektomi gibi ameliyatlar gelir.
            Söz konusu yöntemleri uygularken gelişmiş teknoloji ürünü sistemler kullanılması zorunlu olduğu için masrafları doğaldır ki diğer ameliyatlara göre daha yüksektir. Ancak buna karşılık, deneyimli ellerde yapıldıklarında risk oranı yok denecek kadar düşüktür. Bu işlemler sırasında hasta uyutulmamakta, yani narkoz verilmeyen hastaya ameliyat; hasta uyanık iken lokal uyuşturma yolu ile yapılmaktadır. Bu sayede de hastanın hastanede bir gece bile kalması gerekmemekte, yani işlemden bir kaç saat sonra hemen ağrısız olarak ayağa kalkıp evine gidebilmekte; en geç bir hafta içinde de aktif yaşamına dönebilmektedir.

OKSİTOSİN VE SADAKAT

Prof. Dr. Göksun Ayvaz
İç Hastalıkları, Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı


Oksitosin aslında beynin hipotalamus denilen kısmında salgılanan ve düz kasların kasılmasını sağlayan bir hormondur. Bu özelliği ile doğum sırasında rahmin kasılarak bebeğin doğum kanalında ilerlemesini, yani doğum eyleminin gerçekleşmesini sağlar. Ayrıca lohusalıkta süt bezlerinde diğer hormonlar aracılığıyla salgılanmış olan sütün dışarı atılmasına da yardımcı olur. Uzun yıllar hormonun bu fonksiyonlarının dışında başka bir görevi olmadığı düşünülmüştür. Ancak bir yandan da son yüz yıl içinde hormonun farklı bir işlevi olup olmadığı ile ilgili çalışmalar süregelmektedir. 
Son yılarda insanlarda yapılan hayvan ve insan çalışmalarında oksitosinin sosyalleşme ve özel olarak eşlerle ilişkide rolünün olabileceği ortaya konulmuştur. Örneğin eşlerin kucaklaşması, sosyal destek alınması, masaj yapılması ve orgazm sırasında oksitosin seviyelerinin arttığı ayrıca hormonun yeni sevgililerde sevgilisi olmayanlara göre daha yüksek düzeylerde bulunduğu gösterilmiştir.
Tek eşlilik çok nadir olarak hayvanlarda ancak esas olarak insanlarda olan bir özelliktir. Tüm canlılarda ve  insanlarda çift oluşturmanın nasıl bir mekanizma ile oluştuğu hakkında çok az bilgi vardır ancak oksitosinin bunda rol oynayabileceği düşünülmektedir. Sadakatin özellikle de erkeklerde hangi faktörlere bağlı olarak geliştiği de pek bilinmemektedir. Yapılan çalışmalarda insanlara burun spreyi ile oksitosin verilmesinin sosyal uyarıların beyinde işlenmesini arttırdığı ve  güven, hafıza, sadakat ve heyecan gibi sosyal duyguları ayarladığı gösterilmiştir. Bunun aksine oksitosinin erkeklerde dışarıdan gelen itici, istenmeyen sosyal uyarılardan da koruduğu bulunmuştur. Dirk Scheele ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada kadın ve erkek arasındaki romantik cazibenin oluşmasında ve bunun insanları monogamiye itmesinde de oksitosinin rolünün olduğuna dair bulgular elde etmişlerdir. Bu araştırıcıların en son yaptıkları çalışmada oksitosinin etkileri ile ilgili ilginç sonuçlar elde edilmiştir. Bir grup erkeğe burun spreyi ile oksitosin hormonu verildikten sonra kendi sevgili veya eşlerinin ve diğer tanıdıkları kadınların yüz fotoğrafları gösterilmiş ve fonksiyonel beyin MR ları çekilerek erkeklerin kendi eşlerinin yüzlerini daha çekici buldukları gösterilmiştir. Sonuçta bu yolla erkeklerin eşlerine ve ilişkilerine olan sadakatlerinin artabileceği belirtilmiştir.
Bütün bu çalışmalardan alınan sonuçlar, daha sonra yapılacak olan daha büyük sayıda insanın katıldığı çalışmalarla da doğrulanırsa, kimbilir belki de bir gün monogami ve eş sadakati konusunda dünya üzerindeki ender canlılardan biri olan insanın ve özellikle de erkeklerin, oksitosin hormonu veya bunun salgılanmasını arttıracak ilaçlar vererek daha sosyal olmaları, eşlerini daha çekici bulmaları ve eşlerine daha sadık olmaları sağlanabilir.