2 Kasım 2019 Cumartesi

BİPOLAR HASTALIKLAR HER ZAMAN YAŞAM BOYU İLAÇ KULLANMAYI GEREKTİRMEYEBİLİR



BİPOLAR HASTALIKLAR HER ZAMAN YAŞAM BOYU İLAÇ KULLANMAYI GEREKTİRMEYEBİLİR


Bipolar Bozukluk olarak tanımladığımız hastalık, homojen bir hastalık değildir ve 4 ila 5 adet alt tipi vardır. Bu alt tiplerden özellikle ilk ikisinde yaşam boyu ilaç kullanmak gerekli iken diğer alt tiplerinde ilaç kullanımının yaşam boyu sürüp sürmemesi konusunda ciddi fikir ayrılıkları vardır. Bu fikir ayrılığının en önemli nedeni, ilk iki alt tip dışındaki tiplerin,antidepresan, psikostimülan türü ilaçların ya da uyarıcı nitelikteki beyni etkileyen yaygınlaşan kullanımı nedeniyle ortaya çıktığı yönündeki kanıtlardır. Her ne kadar bu konuda tartışmalar sürüyor olsa da bu ilaçların kullanımının bipolar hastalıkları ortaya çıkartmadığına yönelik elimizde kesin bir veri ya da bilimsel çalışma yoktur. Bu ilaçlarla tetiklenen bipolar hastalıklarda, tetikleyici etkenin hastanın yaşamından çıkartılması, yani tetikleyici ilacın kesilmesi durumunda bipolar hastalık ortadan kalkacağı için yaşam boyu ilaç kullanmaya gerek kalmamaktadır. Unipolar Depresyonlu hastalarda (Major depresyon olarak tanı alanların ciddi bir kısmı bu tür depresyon olabilir ve bu durumda depresyon tedavisinde antidepresan ilaç kullanımının bipolar yapma riski ciddi olarak artar) antidepresan ilaçların mani ve hipomani riskini arttırdığını belirten ve British Medical Journal'da doi: 10.1136/bmjopen-2015-008341 numarası ile yayınlanmış olan bir makalenin sonuç bölümünde şunlar söylenmektedir: In people with unipolar depression, antidepressant treatment is associated with an increased risk of subsequent mania/bipolar disorder. (Unipolar Depresyonlu kişilerde antidepresan tedavisi ciddi bir düzeyde mani/bipolar bozukluk ortaya çıkartma riski taşımaktadır). Aşağıdaki makale bu yöndeki tartışmayı özetleyen son dönemlerde yazılmış makalelerden biridir ve sonuç bölümü şöyledir:

Conclusion
The proper role of antidepressants in the treatment of bipolar depression continues to be a topic of deep clinical importance, marred by a lack of sufficient data with more heated opinions than consistent data-driven suggestions. We need both short (8–16 weeks) and longer term (6 month to 2 years) studies in both bipolar I and bipolar II patients (Gitlin 2012). Longer term studies are especially needed for bipolar II patients, given the efficacy and lack of harm seen in a few longer term (up to 1 year) antidepressant monotherapy studies (Amsterdam and Shults 2010; Amsterdam et al. 2015). Studies should include rapid cycling patients given the conflicting data on the potential harm associated with their use (Ghaemi et al. 2010; Amsterdam et al. 2013; Altshuler et al. 2017). Optimally, active comparators—lithium, lamotrigine, second generation antipsychotics should be included in the design of these studies. Until we have a larger data base, the question of antidepressants for bipolar depression will continue to generate more heat than light to the detriment of patients and clinicians alike.
Int J Bipolar Disord. 2018; 6: 25.
Published online 2018 Dec 1. doi: 10.1186/s40345-018-0133-9
Antidepressants in bipolar depression: an enduring controversy
Michael J. Gitlin

Korse Nedir? Korse Neden Kullanılır? Nasıl Kullanılır?




Korse Nedir? Korse Neden Kullanılır? Nasıl Kullanılır?



Korse, kişinin vücuduna dışarıdan uygulanan ve belli bir şekli olan bir çeşit kılıf. Bu korse kimi zaman içinde metal çubuklar barındırarak veya sert plastikten yapılıp vücuda belli bir şekil vermeye çalışıyor. Kimi zaman sadece vücudu saran, kimi zaman da hareket etmesini önleyen bir yapıda olabiliyor. Korse olarak “dik durma korsesi”, “sırt korsesi”, “kamburluk korsesi”, “bel korsesi”, “boyun korsesi, “çelik korse”, “skolyoz korsesi”, “lomber korse”,”lumbosakral korse”,”halo korsesi”,”torakolomber korse” gibi farklı modelleri sayabiliriz.

Çelik korse, adından da anlaşılabileceği gibi, dik durma sorunu olan gençlerde; kifoz yani kamburluk sorunu olan hastalarda kullanılan bir korse türüdür. Bunlar kişinin sırt kısmına takılan, içinde metal çubuklar bulunan, leğen kemiğine kadar uzanan ve sabitleyici kuşakları koltuk altlarından geçen, yani omuzları geriye doğru çeken korselerdir.

Sırt korsesi, ya da ”,”lumbosakral korse”,”torakolomber korse”  adından da anlaşılabileceği gibi; sırta ve bele takılan ve hastanın sırtını ve belini öne arkaya bükmesine izin vermeyen bir korse türüdür. Bunlar kimi zaman kişinin sırt kısmına takılan, içinde sert çubuklar bulunan, leğen kemiğine kadar uzanan ve sabitleyici kuşakları koltuk altlarından geçen, yani omuzları geriye doğru çeken korselerken; kimi zaman sadece bel kısmına uygulanan ve kaburga kemikleri ile leğen kemiklerine dayanarak hareketi önleyen, içinde sert çubuklar bulunan korselerdir. Omurga kırığı durumunda veya bazı ameliyatlardan sonra kullanılmaları gerekebilmektedir.

Bel korsesi ise kimi zaman kısa süreli kullanılan, sadece beli sarmaya yarayan, adeta bel kuşağı gibi bir korse şeklinde iken; kimi zaman da kaburga kemikleri ile leğen kemiklerine dayanarak hareketi önleyen, içinde sert çubuklar bulunan korselerdir. Bu ikinci tip bel korseleri genellikle bazı bel ameliyatlarından sonra tercih edilirler.

Korse kullanımında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, bunların daima doktorca önerilen sürelerle kullanılmasıdır. Özellikle süre dört ayı geçince yarardan çok zarar vermeye başlarlar, çünkü hastanın kasları iyice zayıflar ve kemikleri koruyucu işlevini kaybeder. Yani ne daha fazla, ne de daha az…

İÇ HASTALIKLARI 10 YENİ BİLGİ

           

              İÇ HASTALIKLARI 10 YENİ BİLGİ

www.burcakkayhan.com

1. Hepatit B ve C’ye bağlı kronik viral hepatitlerde statin kullanımı bu hastalarda ileri dönemde Hepatit B ve C’ye bağlı gelişebilecek karaciğer kanser riskini belirgin olarak azaltmaktadır. 

2. Hematolojik malignitelere (KLL, KML, Lösemi, Lenfoma, Multiple, Myeloma vb.) sahip hastaların Hepatit E’ye yakalanma riskinin daha fazla olduğu saptanmıştır. Bu grup hastalarda Hepatit E’ye bağlı mortalite (ölüm) bildirilmiştir. Hepatit E ağız yoluyla bilhassa enfekte sularla bulaşmaktadır.
   
3. Eosinofilik özofajit yutma güçlüğüyle başlayıp ileri dönemde tanı konulmadığı takdirde yemek borusunda daralmaya sebep olan immünolojik kökenli bir hastalıktır. Tanısı endoskopik olarak yemek borusundan alınan biyopsi ile konulmaktadır. Tedavisi steroid ve ppI ilaçlarından oluşmaktadır. Erken teşhis tedaviyi kolaylaştırmaktadır.

4. Yüksek riskli rektum kanserli hastalarda, ameliyat öncesi indüksiyon kemoterapisinin yeni çıkan kemoterapotik kombinasyonları sayesinde, tedavi başarısını artırdığı gözlemlenmiştir.

5. Çeşitli yöntemlerle zayıfladığı halde defalarca tekrar kilo alan hastalar için kilolarını korumak ve biraz daha kilo verebilmeleri için İlaç Sanayisi yeni ilaçlar geliştirmiştir. Bunlarla ilgili bilgiyi Gastroentereloglardan öğrenmek mümkündür.

6. Kanada’da yapılan son çalışmalar yüksek doz günlük D vitamini alımının osteoporozu olmayan erişkinlerde kemik gücü üzerine herhangi bir etkisi olmadığı gösterilmiştir.

7. Crohn ve ülseratif kolit gibi inflamatuar barsak hastalığına sahip hastalarda tedavi amaçlı TNF antagonistlerinin kullanılmasının bu hastalarda gelişebilecek kalp krizi veya felç riskini azalttığı gösterilmiştir. 

8. Herhangi bir nedenle ağızdan antibiyotik kullanımının sıklığındaki artış bu kişilerde ileriki hayatlarında kolon kanseri gelişimi riskini az da olsa artırmaktadır. Bunun nedeni de; barsakta bulunan sağlıklı mikrobiyatanın bu antibiyotiklerin etkisiyle bozulması olarak gösterilmiştir.

9. Japonya’da yapılan bir çalışmaya göre; bitkisel proteinlerle beslenenlerin yaşam ömürlerinin hayvansal proteinle beslenenlere göre daha yüksek olduğu gösterilmiştir.

10. Multiple Scleroz hastalarının yıllık grip aşısı olması gerekmektedir. Son çıkanliteratürlerde enfeksiyon risklerini ortadan kaldırmak için yapılan imünizasyonun (aşı) Multiple Scleroz ataklarını artırabileceği şüphesi üzerine çalışıldığı bildirilmiştir.