15 Ocak 2019 Salı

İÇ HASTALIKLARI VE GASRTOENTEROLOJİDE ON YENİ BİLGİ



İÇ HASTALIKLARI VE GASRTOENTEROLOJİDE ON YENİ BİLGİ
Prof Dr Burçak Kayhan

1-Sistemik Lupus Eritemotosis (SLE) hastalarının %10’unun nedeni ilaçlarla ortaya çıkmaktadır.       ANA (+) lığı tanısal kriterlerdendir. ANA(-) olan hastalarda ilaca bağlı lupus gelişimi bildirilmiştir. Özellikle hidrolazın adı son yayınlarda sıklıkla geçmektedir.

2-Tüberküloz dışı Akciğer hastalıklarında mycobakteriyel enfeksiyonu olanlar için yeni bir antibiyotik kullanım şekli ortaya çıktı. Amerikan sağlık ve ilaç komisyonunun verdiği bilgiye göre bu antibiyotik diğer Akciğer hastalıklarında kullanılan ilaçlar gibi inhaler (halk değimiyle fısfıs) şeklinde verilmektedir. Bilhassa hap yutmakta zorluk çekenler için alternatif bu yeni tıbbı tedavi yönteminin toplum tarafından benimseneceğini düşünmekteyiz.

3-Ani işitme kayıplarında hiperbarik oksijen tedavisinin başarılı etkisi gösterilmiştir.

4-İlerleyen yaşta sağ kolon adelelerinde gevşeme olmakta ve kabızlık artmaktadır.  İlerleyen yaş sol kolonu etkilememektedir. İleri yaşlarda zamanla gelişen kabızlığın bir nedeni daha anlaşıldı. Yaş ilerledikçe lifli gıda tüketimini artırmak gerekmektedir.

5-Yeni doğan çocuklarda anneden bulaşan frengide 1997 den bu yana en belirgin artış 2013 yılında oldu.Bu da cinsel yolla bulaşan hastalıkların kontrolsüz olduğunun bir göstergesidir.

6-Hepatit B Enfeksiyonun kökeni 4000 yıl öncesine dayandığını bilim adamları ispatladılar. Bu kadar eski bir tarih, bu virüsün gücünü ispatlamaktadır.

7-Manyetik rezonans sayesinde yağlı karaciğerlerin siroza gidip gitmediği fibrozis evrelendirilmesiyle önceden değerlendirilebilmektedir. Günümüzde halen yağlı karaciğer evrelendirilmesinde doktorlar ilk tercih olarak karaciğer biyopsisini tercih etmektedirler.

8-Düzenli fiziksel aktiviteler kardiyovasküler hastalıkları, felç geçirme riskini ve diyabeti azalttığını bilmekteydik.Son çalışmalar düzenli fiziksel aktivitenin erkeklerde Parkınson gelişme riskini azalttığı gösterilmiştir.

9-Clostridium Difficile hastane enfeksiyonlarından korunmada sabun ve suyun yeterli olduğu gösterilmiştir. Hastanelerde bol bol su ve sabun kullanmak hijyenin ana kaynağını oluşturmaktadır.

10-Sebebi bilinmeyen ishal sebeplerinden biri olan Lenfositik kolitlerin tanısı kolonoskopide alınan biyopsi parçalarının patoloji tarafından değerlendirilmesiyle konulmaktadır. Tanı konulduktan sonra tedavisinde zahmetli olan bu hastalık artık rahatlıkla tedavi edilebilmektedir. 2 haftalık bir Budenosid  ( kısa etkili streoid) tedavisiyle hastalık rahatlıkla düzelmektedir.

Sakroiliak Eklem Füzyon Ameliyatı



Sakroiliak Eklem Füzyon Ameliyatı
Prof. Dr. Semih Keskil
          Bel ağrısı modern yaşamın giderek daha fazla öne çıkardığı bir problem, her insanın hayatında en az bir kez başına gelebiliyor. Her üç kişinin birinde ise tedavi gerektirecek kadar şiddetlenebiliyor, yani insan bel ağrısı hastası oluyor Beli ağrıyan her dört hastanın birinde ise sakroiliak eklemde sorun olduğu biliniyor.
İnsan vücudundaki en önemli eklem, insanın ayakta durmasını sağlayan sakroiliak eklem. İnsanı hayvandan ayıran bu eklemin hastalıkları Hipokrat zamanından beri biliniyor. Her beş kişinin birinde bu eklemde sorun ortaya çıkabiliyor. Özellikle bacaklar arasındaki çok küçük uzunluk farkı bile önemli bir soruna yol açabiliyor.
Son yıllarda omurgaya platin konan ameliyatların çok fazla sayıda yapılmaya başlaması da bu eklemdeki sorunu tetikleyen bir diğer faktör. Böyle bir platin ameliyatından beş yıl sonra hastaların en az yarısında bu eklemde sorun ortaya çıkıyor. Yani başarısız bel cerrahisi sendromu da denen, yani birden çok bel ameliyatı olmuş ama ağrıları geçmemiş hastaların çoğunda sakroiliak eklemde sorun vardır.
Bu eklemdeki hastalıkların, özellikle de eklem yetmezliğinin gözden kaçırılmasının nedeni ise tanısının zor konması. Zor tanı konuyor derken genelde doktorun hastasına ayırabildiği çok kısıtlı zaman içinde detaylı bir muayene yapamamasını kastediyoruz. Tanının doğrulanması ise radyolojik incelemeler ile değil de, eklem aralığına yapılan bir iğne ile mümkün oluyor. Bu işlem ise maalesef yapanın oldukça deneyimli olmasını gerektiriyor.
 Üstelik bu eklemin hastalıklarında yapılan ameliyatlar ise öyle her cerrahın altından kalkabileceği şeyler değil. Bu yüzden de son yıllarda hemen her yerde herkesin ameliyat edebilmeye başladığı bel fıtığı ameliyatlarının gölgesinde kaldı.
Ancak son yıllarda sakroiliak füzyon ameliyatı kapalı bir ameliyat şeklinde, yani büyük cilt kesileri yapmadan ve kansız şekilde gerçekleştirilebiliyor. Böylece hem risk azalıyor ve hem de hasta hemen ayağa kalkabiliyor. Hatta her yedi hastanın birinde işlem iki yanlı, yani sağlı sollu yapılıyor.
Ancak ön önemli sorun yukarıda sözü edilen bu kapalı ameliyat için kullanılan aletlerin ülkemizde temin edilmesinde yaşanan güçlük, hatta olanaksızlık. Bu sorunu da bir özel firma aracılığıyla aşabiliyoruz.

DEPRESYON VE ANTİDEPRESANLARLA İLGİLİ MANTIK HATALARI



             DEPRESYON VE ANTİDEPRESANLARLA İLGİLİ MANTIK HATALARI
Psikiatrist Dr Mutluhan İzmir


    İlaç firmalarının amigoları, antidepresan ilaçlarla ilgili olarak yaptığımız toplumu bilinçlendirme çalışmalarını anti-psikiyatri çalışması olarak nitelendiriyorlar. Büyük kısmı profesör ve doçent unvanlı bu kişilerin yanıldığı nokta ise bizim değil kendilerinin anti-psikiyatri pratiği içinde olmalarıdır. Psikiyatri, ilaçların ortada olmadığı dönemlerde temeli atılmış ve 1980’lerde antidepresan ilaçlar piyasaya yoğun biçimde sürülmeye başlanıncaya kadar yaklaşık yüz yıl gibi bir süre boyunca ilaçların çok fazla kullanmadığı bir uzmanlık dalıdır. Bu uzmanlık dalının, şu anda her sıkıntılı insana depresyon tanısı koyarak antidepresan ilaç yazan, her dikkati dağınık çocuğa dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısı koyarak psikostimülan ilaç yazan bir psikiyatri ile nasıl bir ilgisi var? İlaç firmalarının amigoları kendilerini psikiyatri taraftarı ilan ederek ve karşılarındakileri de anti-psikiyatri ilan ederek dünyanın en büyük kandırmacasını yapıyorlar.
İlaç firmalarının amigolarının yaptıkları mantık çarpıtmalarını bir kez daha sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. Somut bir kanıta ve çalışmaya dayanmayan iddiaları şunlardır:

1- Depresyon, beyinde serotonin düzeyinin düşmesinden kaynaklanır

        Bu iddianın hiçbir doğrudan kanıtı yoktur ve bunu şu ana dek doğrulayacak hiçbir doğrudan çalışma yapılmamıştır. Böyle bir çalışmayı insanlarda yapmak şu anki teknolojik olanaklarla mümkün değildir. Hayvanlarda kurulan depresyon modelleri ise bu iddiayı kanıtlayabilecek düzeyde mükemmel değildir. Yani şu ana dek dünyada kimse, depresyona girmiş olduğu iddia edilen kişilerin beyinlerindeki serotonin düzeyini ölçerek sağlıklı kişilerinki ile kıyaslayıp, depresyonda olan kişilerin serotonin düzeyinin sağlıklı olanlardan daha düşük olduğunu gösteren bir çalışma yapmamıştır.

2- Serotonin düzeyini yükselten ilaçların depresyonu tedavi etmesi, depresyonun serotonin düşüklüğünden kaynaklandığının en sağlam kanıtıdır

        Birincisi, depresyon tablolarına serotonin düzeyini yükselten ilaçlar kadar serotonin düzeyini düşüren ilaçlar da iyi gelmektedir. Hatta tüm dünyada antidepresan olarak kullanılan ve beyinde serotonin düzeyini düşürerek etki edip depresyon hastalığını düzelten ilaçlar vardır. Demek ki bu dolaylı kanıt, bir mantık oyunu ile serotonin teorisinin dayanağı haline getirilmeye çalışılmaktadır.

        İkincisi, bir maddenin bir ruhsal sıkıntıya iyi gelmesi, illa ki beyinde o maddenin düşük olduğunu göstermez. Örneğin kaygısı çok yüksek olan bir kişiye alkol verdiğinizde onun kaygısının azaldığını görürsünüz. Bu durum nasıl ki bizim o kişinin beyninde alkol düzeyinin düşük olduğunu ileri sürebilmemiz için yeterli bir kanıt olamazsa, serotonin yükseltici ilaçların depresyona iyi gelmesi de beyinde serotonin düşüklüğünün bir kanıtı olamaz. Alkolü bu etkisi nedeniyle bir ilaç olarak kullanmaya başladığımızı düşünebiliyor musunuz? Alkolün sakıncaları ve bağımlılık yapıcı etkisi herkesin malumudur. Buna benzer olarak içine kapanıklık ve sosyal fobi yaşayan bir kişiye kokain verdiğinizde onun çok dışa dönük ve cesur bir duruma gelmesi, kokainin bir ilaç olabileceği ve beyinde eksik olan bir maddeyi yükselterek tedavi ettiği anlamına gelmez. Yani bir madde beyin üzerinde belli bir etki yapabilir ancak sorunun açıklamasını doğrudan o maddenin yaptığı etkinin üzerinden kurmak bir mantık oyunudur ve beyin bu kadar basite indirgenemeyecek kadar karmaşık bir organdır.

3- Serotonin yükselten antidepresan ilaçlar beyin hücrelerine hiçbir zarar vermezler

       Serotonin teorisinin depresyon için bir model olmasının kanıtı, yaklaşık seksen yıl kadar önce bulunan o dönem için yeni ve daha etkili olan bir tüberküloz ilacını kullanan hastalarda depresyon belirtilerini azaltmasından gelmektedir. Bu dolaylı kanıt, birçok serotonin yükseltici ilacın kontrolsüz biçimde her sıkıntı yaşayan kişiye reçete edilmesine yol açmıştır ve günümüzde depresyon tanısının aşırı biçimde konulduğu göz önüne alınırsa, hasta olmayan birçok kişinin bu ilaçlara maruz kaldığı söylenebilir. Zaten yukarıda belirttiğim gibi, serotonin düşürücü ilaçların ve adrenalin, dopamin gibi serotonin dışındaki başka maddelerin üzerinden etki eden başka ilaçların da depresyona iyi geldiği düşünülürse sorunun sadece serotonin düşüklüğü ile açıklanamayacağı ortadadır.

        Bu durumda beynimizin çok uzun bir süre boyunca serotonin düzeyini gereğinden fazla yüksek tutan ilaç tedavilerine maruz bırakılmasının bir sakıncası yok mudur? İlaç firmalarının amigoları olmadığını söylüyorlar. Ancak serotonini uzun süre yüksek tutan ilaçların beyin hücrelerinde zedelenmeye yol açtığını gösteren birçok hayvan deneyi yapılmıştır ve bu deneylerin sonuçları tartışılamayacak derecede açıktır. Bu deneylerin sonuçlarından Antidepresan Tuzağı ve Yaramaz Çocukları İlaçlamayın adlı kitaplarımda söz ettim. Böyle bir deneyin insanlarda yapılma olanağı olmadığı açıktır. Beyin yapımızın daha gelişmiş bir yapı olmasına karşın hayvanlarınkinden temelde farkı olmadığı göz önüne alınırsa aynı hasarın uzun süre serotonin yükseltilmesine maruz kalan insanlarda da olacağını söylemek zor olmayacaktır. Bir de ek olarak depresyon tanısının günümüzde olması gerekenden çok daha sık konulduğu, ilaç tedavilerinin bir kez başlandığında uzun süre bırakılamadığı için yıllarca kullanıldığı düşünülürse durumun vahameti daha da fazla açığa kavuşacaktır. Bu ilaçların insanda zararlı olduğunu kanıtlasınlar diyenlere öncelikle onların zararlı olmadıklarının kanıtlanması gerekir diyoruz.

       Beyin hücrelerinin üzerindeki hasar nasıl gerçekleşmektedir. Hekim diploması almış ve hastalarına beyine yönelik ilaç kullanan kişilerin eksitotoksisite adlı patofizyolojik olaydan haberdar olmaları gerekir. Beyin, kullanabileceği alan çok dar olduğu için işe yaramayan hücrelerini temizleyerek kendisine yer açmaya çalışır. Serotonin düzeyinin uzun süre yapay bir biçimde yüksek tutulması sonucunda beyin serotonin salgılayan hücrelerine gerek kalmadığını düşünerek onların sayısını ya da birbirleriyle yaptıkları bağlantıların sayısını azaltabilmektedir. Bir beyin hücresinin salgıladığı maddenin uzun süre ortamda bulunması nedeniyle kendi faaliyetini durdurarak uzun vadede küçülerek yok olması olayına eksitotoksisite denir. Antidepresanların uzun süre kullanılması eksitotoksisiteyi arttırarak beyine hasar vermektedir. Bu durum hayvanlarda gösterilmiştir. Bu nedenle antidepresan ilaç tedavilerinin altı aydan uzun süre kullanılması risklidir. Bundan daha uzun süre kullanılmaları durumunda zararsız olduklarını gösteren hiçbir çalışma ve araştırma yapılmamış olduğu halde ilaç firmalarını amigoları, kendi kafalarından bu ilaçların riskinin olmadığına dair kanıt üretmektedirler. Bu kanıtları evlerinin hangi bölgesinde ürettiklerini gerçekten merak ediyorum.

      Yazı uzadı, yazımı antidepresan ilaçların etkili olduğunu gösteren tüm çalışmalarda sorun olduğunu ve bu çalışmaların geçersiz olduğunu, antidepresan ilaçların söylendiğinin aksine hiçbir işe yaramadığını anlatan Antidepresan Efsanesinin Sonu adlı kitabı ve ilaç firmalarını ‘bilimsel’ olarak adlandırdıkları araştırmaların ne kadar baştan savma yapıldığını anlatan Beyaz Önlük, Siyah Şapka adlı kitabı anımsatarak noktalamak istiyorum.

Mutluhan İzmir