Algoloji bölümü, her türlü kronik ağrının yanı sıra, sebebi bulunamayan şiddetli ağrıların tanı ve tedavisiyle uğraşan bir bilim dalıdır. Genellikle kanser ağrıları, nevraljiler, kas-iskelet sistemi ağrıları, boyun ağrıları, omuz-kol ağrıları, sırt ağrıları, bel-bacak ağrıları, damar tıkanıklığına bağlı ağrılar, nedeni belirlenemeyen ağrılar bu bölümde tedavi edilmektedir.
Ağrı, 1979 yılında şu anda dünyada Dünya
Sağlık Teşkilatından (WHO) sonraki en büyük tıp teşkilatlarından birisi olan
Uluslararası Ağrı Araştırmaları Teşkilâtı tarafından şu şekilde
tanımlanmaktadır:
Bu cümle, ağrının aslında bizim bütün
yaşantımızı, yaşamımızı içeren bütün özellikleri kapsamaktadır.
Birinci özelliği, ağrının vücudun belli
bölgesinden kaynaklanmış olmasıdır. Vücuttaki bir tahribat, bir zarar bu ağrıyı
başlatmaktadır. Bu anlamda ağrı, bir uyarı sistemi olarak görev yapmaktadır.
Yani hastanın hekime gitmesini sağlayan en önemli bir uyarandır. Çoğu kez
insanlar tansiyonlarının yükseldiğini, şeker düzeyinin yükseldiğini, hatta
nabızlarının hızlandığını bile fark etmeyebilirler. Ama ağrı, onları çok daha
önce uyarır ve bir bozukluğun ifadesidir. Özellikle uzun süren ağrılarda,
hastaya hemen ağrısının psikolojik kökenli ağrı olduğunu söylemekten daha
yanlış bir şey yoktur.
Tıbbın bugün geldiği nokta ile bundan 30 yıl
öncesini düşündüğümüzde bugün gerçek olarak kabul edilen birçok hastalığın da
geçmişte sadece psikolojikmiş gibi değerlendirildiğini biliyoruz. O yüzden,
ağrının birinci özelliği elle tutulur bir nedene yani bir tahribata bağlı olup
olmaması değil, hastanın bunu ağrı olarak nitelendirmesidir.
Hastanın ağrısı öncelikle hekimler tarafından
gerçek olarak ele alınmalı, daha sonra bu gerçekliğin boyutları ve derecesi
araştırılmalıdır.
Ağrının diğer ikinci özelliği, geçmişte
insanın yaşadıkları ile doğrudan bağlantılı olmasıdır. Hepimiz çevremizdeki
insanların çeşitli ağrılı olaylara karşı davranışlarının farklı olduğunu
biliriz. Kimisi daha dayanıklı, kimisi ise daha dayanıksızdır. Ağrı eşiği adı
da verilen bu durum vücudun bir özelliği olarak karşımıza çıkar. İşte bu
özelliğin belirlenmesinde insanın kültürel özellikleri, yaşam biçimi, bulunduğu
çevre, aldığı eğitim, cinsiyeti, dili, dini ve birçok diğer inançları da etkili
olmaktadır. Bu özellik, ülkeden ülkeye, kişiden kişiye, cinsiyetten cinsiyete
göre farklılık gösterebilir. çünkü sonuçta ağrı, beyinde algılanan ve beyinde
çözümlenen bir olaydır.
Ağrının beyinde çözümlenmesi aynı toplumsal
olayların ya da diğer duygusal olayların çözümlenmesi gibi olur. İnsanların
olaya bakışı, toplumsal olaylara kişisel olaylara bakışı ile, ağrıya bakışı
arasında çok büyük paralellikler vardır. 0 yüzden de, insanlar ağrıyı farklı
algılarlar. Diğer bir özelliği ve son özelliği ağrının kolaylıkla ölçülemeyen
öznel, kişisel bir duygu olmasıdır. Ağrı, sonuçta başta beyin olmak üzere
vücudun birçok sisteminin içine girdiği ve değerlendirdiği çok karmaşık bir
olay olarak karşımıza çıkmaktadır. Hastada ani başlayan ağrılarda nasıl
terleme, kan basıncının yükselmesi ya da düşmesi, nabızda hızlanma, solunum
hızlanması gibi değişiklikler ortaya çıkmışsa uzayan ağrılarda da toplumdan
uzaklaşma gibi birtakım farklı olaylar da yine karşımıza çıkmaktadır.
Kronik ağrı insanın uzun süre hareket
etmemesine buna bağlı olarak gücünü ve etkinliğini yitirmesine yol açar.
Sonucunda da insanlar yapmak istediklerini bırakırlar, amaçlarını azaltırlar.
Amaçların azalması, özlemlerin kısıtlanması hastada bezginliğe ve depresyona
yol açar. Bunun sonucunda da ağrının şiddeti çok fazla olmasa bile insanlar,
daha fazla ağrı çeker hale gelirler. Geçmişte ağrılı olmayan birçok uyaranların
ağrılı hale geldiği görülür. Öyle ki, hasta daha çok kendini kısıtlamaya
başlar. Ağrının sonucunda insanların çevresiyle ilişkileri değişir,
çevreleriyle olan bağlantıları bozulmaya başlar. Öncelikle aile içerisinde
ağrılı hasta kendini önce ailesinden sonra da toplumdan soyutlamaya başlar ve
sonuçta tamamen bezgin, toplumdan uzaklaşmış, depresyon içerisinde yeni bir
kişilik olarak karşımıza çıkar. Bu da hastanın hekimden hekime koşmasına,
nerede ne duyarsa uygulamasına ve tam anlamıyla çaresizlik içerisinde yanlış
yollara başvurmasına yol açar. Toplumun içerisinde ağrılı hastaların bu şekilde
ne yazık ki birtakım sağlık mensupları tarafından da kolaylıkla sömürüldüğü
bilinmektedir.
Çünkü ağrılı hasta bir an önce yaşamını
zindana çeviren bu bozukluktan kendini kurtarmaya çalışmakta ve ne duyarsa
uygulamaya çalmaktadır. Atalarımızın deyimi ile "denize düşen yılana
sarılır" misali birçok yanlış tedavi uygulanır. Bu tedavilerin sonucunda
hasta hem maddi kayba hem de zaman kaybına uğrar. Bu maddi kayıplar zaman zaman
inanılmayacak boyutlara ulaşmaktadır.
Ağrı tedavisinin önemi burada devreye girer,
Algoloji kliniklerinde öncelikle hastanın ağrısı ve tıbbi özgeçmişi çok
ayrıntılı bir şekilde sorgularız. Bunu sistemli bir muayene ve gerektiğinde
çeşitli laboratuvar testleri takip eder veya görüntüleme yöntemlerine
başvurulur. Bazı ağrılar için sinir kas iletimini ölçen EMG adı verilen testler
uygulanabilir. Tüm bu tanı yöntemleriyle kaynağı tam olarak ortaya
çıkarılamayan hastalara tanı amaçlı sinir blokajları yapılabilir.
Ayrıca hastanın ağrısının yerine ve tipine
göre konu ile ilgili çeşitli uzman hekimlerin görüşleri alınır. Buna
konsültasyon denir. Ağrı kliniklerinde
tanı ve tedavi bir ekip işi olarak değerlendirilir. Hastanın sadece tek
bir branştan hekim tarafından değil konu ile ilgili çeşitli branşlardan uzman
hekimlerce değerlendirilmesinin tanı ve tedavide önemli avantajlar sağlayacağı
açıktır.
Ağrının nedeni saptandıktan sonra yapılması
gereken bu nedeni ve ağrıyı ortadan kaldırmaktır. Bunu için ilaç tedavileri
uygulanabilir. Girişimsel yöntemler adı verilen çeşitli tedavi seçenekleri
uygulanabilir.
Bazı durumlarda ağrı tamamen ortadan
kaldırılamayabilir. Bu durumda da hastayı ağrısıyla baş başa bırakmak yerine bu
ağrıyla başa çıkma yollarını öğretmek gerekir. Buna ağrı rehabilitasyonu denir.
Ağrı rehabilitasyonun amacı hastanın ağrısı tam olarak kesilememiş olsa da
normal hayatını mümkün olan en iyi şekilde sürdürmesini sağlamaktır.
Sonuç olarak ağrı çekmek kader değildir, ağrın
varsa sesini duyur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder