11 Ocak 2017 Çarşamba

Algoloji



 
   Algoloji bölümü, her türlü kronik ağrının yanı sıra, sebebi bulunamayan şiddetli ağrıların tanı ve tedavisiyle uğraşan bir bilim dalıdır. Genellikle kanser ağrıları, nevraljiler, kas-iskelet sistemi ağrıları, boyun ağrıları, omuz-kol ağrıları, sırt ağrıları, bel-bacak ağrıları, damar tıkanıklığına bağlı ağrılar, nedeni belirlenemeyen ağrılar bu bölümde tedavi edilmektedir.


   Ağrı, 1979 yılında şu anda dünyada Dünya Sağlık Teşkilatından (WHO) sonraki en büyük tıp teşkilatlarından birisi olan Uluslararası Ağrı Araştırmaları Teşkilâtı tarafından şu şekilde tanımlanmaktadır:

 
 "Ağrı, vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanan, organik bir nedene bağlı olan veya olmayan insanın geçmişteki tüm deneyimlerini kapsayan, hoş olmayan özel bir duyudur".

   Bu cümle, ağrının aslında bizim bütün yaşantımızı, yaşamımızı içeren bütün özellikleri kapsamaktadır.

   Birinci özelliği, ağrının vücudun belli bölgesinden kaynaklanmış olmasıdır. Vücuttaki bir tahribat, bir zarar bu ağrıyı başlatmaktadır. Bu anlamda ağrı, bir uyarı sistemi olarak görev yapmaktadır. Yani hastanın hekime gitmesini sağlayan en önemli bir uyarandır. Çoğu kez insanlar tansiyonlarının yükseldiğini, şeker düzeyinin yükseldiğini, hatta nabızlarının hızlandığını bile fark etmeyebilirler. Ama ağrı, onları çok daha önce uyarır ve bir bozukluğun ifadesidir. Özellikle uzun süren ağrılarda, hastaya hemen ağrısının psikolojik kökenli ağrı olduğunu söylemekten daha yanlış bir şey yoktur.

   Tıbbın bugün geldiği nokta ile bundan 30 yıl öncesini düşündüğümüzde bugün gerçek olarak kabul edilen birçok hastalığın da geçmişte sadece psikolojikmiş gibi değerlendirildiğini biliyoruz. O yüzden, ağrının birinci özelliği elle tutulur bir nedene yani bir tahribata bağlı olup olmaması değil, hastanın bunu ağrı olarak nitelendirmesidir.

   Hastanın ağrısı öncelikle hekimler tarafından gerçek olarak ele alınmalı, daha sonra bu gerçekliğin boyutları ve derecesi araştırılmalıdır.

   Ağrının diğer ikinci özelliği, geçmişte insanın yaşadıkları ile doğrudan bağlantılı olmasıdır. Hepimiz çevremizdeki insanların çeşitli ağrılı olaylara karşı davranışlarının farklı olduğunu biliriz. Kimisi daha dayanıklı, kimisi ise daha dayanıksızdır. Ağrı eşiği adı da verilen bu durum vücudun bir özelliği olarak karşımıza çıkar. İşte bu özelliğin belirlenmesinde insanın kültürel özellikleri, yaşam biçimi, bulunduğu çevre, aldığı eğitim, cinsiyeti, dili, dini ve birçok diğer inançları da etkili olmaktadır. Bu özellik, ülkeden ülkeye, kişiden kişiye, cinsiyetten cinsiyete göre farklılık gösterebilir. çünkü sonuçta ağrı, beyinde algılanan ve beyinde çözümlenen bir olaydır.

   Ağrının beyinde çözümlenmesi aynı toplumsal olayların ya da diğer duygusal olayların çözümlenmesi gibi olur. İnsanların olaya bakışı, toplumsal olaylara kişisel olaylara bakışı ile, ağrıya bakışı arasında çok büyük paralellikler vardır. 0 yüzden de, insanlar ağrıyı farklı algılarlar. Diğer bir özelliği ve son özelliği ağrının kolaylıkla ölçülemeyen öznel, kişisel bir duygu olmasıdır. Ağrı, sonuçta başta beyin olmak üzere vücudun birçok sisteminin içine girdiği ve değerlendirdiği çok karmaşık bir olay olarak karşımıza çıkmaktadır. Hastada ani başlayan ağrılarda nasıl terleme, kan basıncının yükselmesi ya da düşmesi, nabızda hızlanma, solunum hızlanması gibi değişiklikler ortaya çıkmışsa uzayan ağrılarda da toplumdan uzaklaşma gibi birtakım farklı olaylar da yine karşımıza çıkmaktadır.

   Kronik ağrı insanın uzun süre hareket etmemesine buna bağlı olarak gücünü ve etkinliğini yitirmesine yol açar. Sonucunda da insanlar yapmak istediklerini bırakırlar, amaçlarını azaltırlar. Amaçların azalması, özlemlerin kısıtlanması hastada bezginliğe ve depresyona yol açar. Bunun sonucunda da ağrının şiddeti çok fazla olmasa bile insanlar, daha fazla ağrı çeker hale gelirler. Geçmişte ağrılı olmayan birçok uyaranların ağrılı hale geldiği görülür. Öyle ki, hasta daha çok kendini kısıtlamaya başlar. Ağrının sonucunda insanların çevresiyle ilişkileri değişir, çevreleriyle olan bağlantıları bozulmaya başlar. Öncelikle aile içerisinde ağrılı hasta kendini önce ailesinden sonra da toplumdan soyutlamaya başlar ve sonuçta tamamen bezgin, toplumdan uzaklaşmış, depresyon içerisinde yeni bir kişilik olarak karşımıza çıkar. Bu da hastanın hekimden hekime koşmasına, nerede ne duyarsa uygulamasına ve tam anlamıyla çaresizlik içerisinde yanlış yollara başvurmasına yol açar. Toplumun içerisinde ağrılı hastaların bu şekilde ne yazık ki birtakım sağlık mensupları tarafından da kolaylıkla sömürüldüğü bilinmektedir.

   Çünkü ağrılı hasta bir an önce yaşamını zindana çeviren bu bozukluktan kendini kurtarmaya çalışmakta ve ne duyarsa uygulamaya çalmaktadır. Atalarımızın deyimi ile "denize düşen yılana sarılır" misali birçok yanlış tedavi uygulanır. Bu tedavilerin sonucunda hasta hem maddi kayba hem de zaman kaybına uğrar. Bu maddi kayıplar zaman zaman inanılmayacak boyutlara ulaşmaktadır.

   Ağrı tedavisinin önemi burada devreye girer, Algoloji kliniklerinde öncelikle hastanın ağrısı ve tıbbi özgeçmişi çok ayrıntılı bir şekilde sorgularız. Bunu sistemli bir muayene ve gerektiğinde çeşitli laboratuvar testleri takip eder veya görüntüleme yöntemlerine başvurulur. Bazı ağrılar için sinir kas iletimini ölçen EMG adı verilen testler uygulanabilir. Tüm bu tanı yöntemleriyle kaynağı tam olarak ortaya çıkarılamayan hastalara tanı amaçlı sinir blokajları yapılabilir.

   Ayrıca hastanın ağrısının yerine ve tipine göre konu ile ilgili çeşitli uzman hekimlerin görüşleri alınır. Buna konsültasyon denir. Ağrı kliniklerinde  tanı ve tedavi bir ekip işi olarak değerlendirilir. Hastanın sadece tek bir branştan hekim tarafından değil konu ile ilgili çeşitli branşlardan uzman hekimlerce değerlendirilmesinin tanı ve tedavide önemli avantajlar sağlayacağı açıktır.

   Ağrının nedeni saptandıktan sonra yapılması gereken bu nedeni ve ağrıyı ortadan kaldırmaktır. Bunu için ilaç tedavileri uygulanabilir. Girişimsel yöntemler adı verilen çeşitli tedavi seçenekleri uygulanabilir.

   Bazı durumlarda ağrı tamamen ortadan kaldırılamayabilir. Bu durumda da hastayı ağrısıyla baş başa bırakmak yerine bu ağrıyla başa çıkma yollarını öğretmek gerekir. Buna ağrı rehabilitasyonu denir. Ağrı rehabilitasyonun amacı hastanın ağrısı tam olarak kesilememiş olsa da normal hayatını mümkün olan en iyi şekilde sürdürmesini sağlamaktır.

   Sonuç olarak ağrı çekmek kader değildir, ağrın varsa sesini duyur.



                                                     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder