Prof. Dr. Semih Keskil
“Ameliyat olmaktan korkuyorum!” mu
diyorsunuz? Çok normal. Tabii ki korkacaksınız. Eminim annenizden, babanızdan,
hatta dedenizden ne hikayeler dinlemişsinizdir. Onların devrinde gerçekten
de ameliyat korkusu insanların hayatta kalmasını sağlayan bir
korkuydu; aynı ilk çağlarda insan türünün devamını sağlamış karanlık
korkusu-açlık korkusu gibi. Ama artık 21. yüzyılda yaşıyoruz. Artık
böylesine tarihi bir korkuyu kenara bırakmak gerek. Pek çok ameliyat neredeyse
sıfıra yakın bir riskle yapılabiliyor. Tüm haklarınız da yasal koruma altında
tabii ki. Üstelik diğer pek çok alanın aksine tıpta - özelikle de beyin
cerrahisinde- Türkiye bilimsel alanda dünyada ilk on ülke içinde ve hatta ön
sıralarda yer alıyor. İnsanlar Avrupa ülkelerinden gelip burada ameliyat
oluyorlar.
Gayet doğal bir
duygu olan ameliyat korkunuz üzerine oynayan, kötü niyetli kişilerin tuzağına
düşmeyin. Size “Aman sakın ha ameliyat olma!” diyen kişilere, özellikle bir de
bu kişiler üstüne üstlük cerrahsa, söz konusu ameliyatı yapıp yapamadıklarını
sorun. Acaba “Ameliyat olmayın, felç olursunuz! Ölürsünüz!” derken, aslında “Ben bu
ameliyatı yapamam!” mı demek istiyorlar? Acaba bir yetersizliklerini açığı
vurmakta zorlanıyor olabilirler mi? Ancak böyle bir sakıncadan bahseden kişi,
gerçekten deneyimli bir cerrah, özellikle de yaptığı ameliyatlarla tanınan bir
üniversite hocası ise ancak o takdirde söylediğini ciddiye alın.
En iyi cerrah, kendine güveni olan cerrahtır. Bunu
sürekli kendinden bahsetmesinden veya atıp tutmasından, esip gürlemesinden
anlayamazsınız. Unutmayın, “Söz uçar, yazı kalır!” Eğer önerilerini size yazılı
olarak verip altına imzasını atabiliyorsa, en iyi
cerrahi hocası işte odur. Önemli bir hastalığınız olduğunda beş ayrı
hekime gittiğinizde beş ayrı, hem de birbirine taban tabana zıt beş ayrı görüş
almaktan artık bıkmadınız mı? Sanıyor musunuz ki tıp böyle bir belirsizlikler
bilimi? Bilimde belirsizliğin bir sınırı olduğu muhakkak, ama bu kadar da olmaz
ki. İşte size iyi bir çare: Doktorunuzdan size söylediklerini yazılı bir metin
olarak vermesini ve altını da imzalamasını isteyin. Göreceksiniz o zaman
anneniz için bir hoca “Ameliyat olmazsa kesinlikle felç olur!” derken, öte yanda bir Xyzwiterapist
“Sizi bakışlarımla, hem de yüzde yüz iyileştireceğim!” diyemeyecek.
Peki iyi bir
cerrahın hasta değerlendirmesi nasıl olmalı? Aslında eskiden bunu siz de
biliyordunuz, ama son zamanlarda size unutturuldu maalesef. Hayatınızda en az
bir kere doğru dürüst, yani iyi muayene yapan cerrah çıkmıştır
karşınıza. İyi hasta muayenesi, yarım saatten az olamaz; dünyanın hiçbir
yerinde olamayacağı gibi, ülkemizde de olamaz. Bunun sağlık hizmetlerinin
mükemmelliği, doktorun hizmet aşkı, engin tecrübesi, sınırsız bilgisi, büyük
unvanları ve hatta eşsiz şöhreti ile bir ilgisi olmadığı gibi; hastanın
şikâyetlerinin ne denli basit olduğu ile de bir ilgisi yok. Gelişen teknoloji
ve tanı araçları ile ise hiçbir ilgisi yok tabii ki…
Siz
anlatacaksınız- doktor soracak- siz cevap vereceksiniz, doktor sizi muayene
edecek- tahliller isteyecek- siz soracaksınız- doktor cevap verecek. Akıl var
izan var. Size taş çatlasa beş dakika ayıran doktora altı kere gitmeniz veya
böyle altı ayrı doktora gitmeniz aynı işi görmüyor ne yazık ki. Eğer hâlâ
iyileşmediyseniz bu ne sizin suçunuz, ne de doktorunuzun suçu. Doktorunuzun
yarım saatine ulaşabilmeniz gerek, bunun yolunu bulmak ise artık size kalmış. Kapının
önündeki o kalabalığa hiç girmeyin. Yoksa hakikaten tanrı yardımcınız olsun.
Üstelik unutmayın ki, bazı uzmanlık dallarında veya birçok hastalığın bir arada
olduğu durumlarda; özellikle de riskli bir ameliyata karar verilecekse, bu
sürenin çok daha uzun olması bile gerekir.
Tıbbın belki de en önemli
kuralı: “Ameliyat her zaman en son çaredir.” Yani ameliyata karar vermeden önce
hemen hemen hiç bir risk içermeyen, geleneksel tamamlayıcı tıp uygulamaları ve
fizik tedavi gibi yöntemler denenir. Bunlardan yarar görmeyen hastalarda bu kez
tedavi edici veya rahatlatıcı etkileri olan ilaçlar denenir. Eğer son safhada
hasta, algoloji gibi narkoz vermeden uygulanan basit ve tehlikesiz
girişimlerden de yeterli yarar görmezse; işte o zaman ameliyat uygulanması
gündeme gelir. Tabii eğer hastalığınız geri dönüşü olamayacak bir işlev kaybına
neden olacaksa ya da yaşamınızı tehlikeye atıyorsa, bu durumlarda acil ameliyat
olmanız da gerekebilir.
Beyin ameliyatı olsun, bel fıtığı
ameliyatı veya boyun fıtığı ameliyatı ya da omurilik ameliyatı olsun; söz konusu kararı tabii ki sizi tedavi
etmekte olan cerrah verecek. Ancak ilk basamakta daima kansız ameliyat, tam kapalı ameliyat denen yöntemler gelir. Bunlar ciltte açılan
göze görünmeyecek denli küçük deliklerden girilerek ve hasta uyutulmadan yani
nerdeyse sıfıra yakın riskle yapılabilen ameliyatlardır. Söz konusu yöntemlerle
şikâyetleri geçmeyen veya bu yöntemlerin uygulanma şansı olmadığı hastalarda
ise, neredeyse yüz yıldır yapılmakta olan açık ameliyatlara; yani hasta
uyutularak ve derisi kesilerek yapılan daha ciddi girişimlere gerek
duyulabilir. Bunlar yine çok düşük denebilecek risklerle yapılan mikrocerrahi,
yani hastanın cildindeki küçük kesilerden girilerek mikroskop altında yapılan
ameliyatlar olabilir. Kimi zaman da kemiklerin çıkarıldığı ve çok daha ciddi
riskler içeren ameliyatlar yapılması gerekebilir.
Tüm tümörlerin ilk tedavisi daima
cerrahidir. Kimi zaman kapalı ameliyatlarla tedavi edilirken, kimi zaman da
oldukça riskli ve deneyim gerektiren ameliyatlarla tedavi edilebilmektedirler.
Bir takım tümörler çıkarıldıklarında bir daha tekrarlamayan iyi huylu, ya da genel tabiri ile erkek tümörlerdir. Diğer
bazı tümörler ise, ki maalesef bunlar çoğunluğu oluştururlar; tekrarlayan kötü
huylu, ya da genel tabiri ile dişi tümörlerdir. Bir kez ameliyat edildikten
sonra tekrarlayan/tekrarlayabilecek kötü huylu bazı tümörler veya hiç el
sürülmemesi gereken bölgelerde yer alan tümörler için ilaç
tedavisi yani kemoterapi veya ışın tedavisi yani radyoterapi de kullanmak gerekebilir. Bu
konudaki son kararı ise tıbbi onkoloji ve radyasyon onkolojisi hocaları cerrahınızla
birlikte veriyor.
Hiçbir ameliyatın riskli olmaması düşünülemez tabii
ki. Ameliyat riski kaynaklarına sırasıyla teker teker bakacak
olursak, ilk sırada mikrop kapma, yani yaraya mikrop bulaşması riski vardır;
buna doktorlar enfeksiyon riski derler. Özellikle de “hastane mikrobu” denen ve neredeyse tüm
antibiyotiklere karşı dirençli olan çok tehlikeli mikroplar ne yazık ki artık
ülkemiz için de önemli bir sorun olmuştur. Yüzlerce hatta binlerce yatağı olan
ve artık çağdışı olduğu düşünülen depo hastanelere benzemeyen, orta boyutlardaki (yüz civarında
yatağı olan) yeni ve modern hastanelerdeki ameliyathane koşulları bu hastane
enfeksiyonu riskini çok düşük seviyelere indirmiştir.
Hastane mikroplarının henüz yerleşmiş olmadığı butik hastanelerin; laminar hava
akımı donanımı olan
ameliyathanelerinde ameliyat olmaya çalışın.
İkinci sırada
olan narkoz riski ise hem deneyimli anestezi hocaları ve hem de modern ilaçlar sayesinde
günümüzde kabul edilebilir düzeylere inmiştir. Üçüncü sırada olan ve cerrahinin kendisinden
kaynaklanan riskler ise artık 21.yüzyıldaki ameliyat robotları, cerrahın görme
gücünü defalarca yükselten ameliyat mikroskopları,
köşelerin arka tarafını bile gösteren endoskoplar gibi gelişmiş cerrahi teknolojisi
ve deneyimli cerrahlarımızın dünyaca kabul edilmiş becerileri sayesinde artık
neredeyse sıfıra yaklaşmak üzeredir.
Biraz da ameliyat komplikasyonlarından
söz edelim. Komplikasyon basitçe terslik, yani işlerin ters gitmesi
demektir. Bu şanssızlıkların yıllar içinde hesaplanmış ortaya çıkma ihtimalleri
zaten yüzde olarak bilinmektedir. Cerrahınız da ameliyattan önce; sizden
bilgilendirilmiş rıza alırken, bu komplikasyonların tümünden bahseder.
Bunlar geçici ya da kalıcı durumlar olabileceği gibi, nadiren hayati tehlike bile oluşturabilirler. Komplikasyon cerrahın beceriksizliği demek değildir.
Dünyanın en deneyimli cerrahlarının elinde de komplikasyonlar olabilir. Önemli
olan, yani cerrahın tecrübesini konuşturduğu yer, komplikasyon olduğunda nasıl
önlem alacağını ve ne gibi bir tedavi uygulayacağını bilmesidir.
Peki, tekrar ameliyat olmanız gerekebilir mi? Evet, böyle bir
ihtimal gerçekten de yüzde olarak bilinmektedir. Bunun çeşitli nedenleri
olabilir: Birincisi, eğer cerrahınızın ameliyattan sonra sizden mutlaka
uymanızı istediği kuralları hiçe sayarsanız, ameliyatınızın başarılı olma şansı
düşer ve aynı ameliyatı tekrar olmanız gerekir. Buna doktorlar nüks der. İkincisi, bazı hastalıklar doğaları
gereği tekrarlama eğilimindedirler, alınan tüm önlemlere karşın yine de tekrar
ameliyat olmanız gerekebilir. Buna ise doktorlar
rekürrens der. Üçüncü bir ihtimal olarak da, cerrahınız
kimi zaman ameliyat sırasında karşılaşılması beklenmeyen bir tersliğe bağlı
olarak, kimi zaman ise önceden planlanmış bir şekilde ameliyatınızı bir safhaya
kadar yapıp; kalan kısmını daha sonra ve daha uygun bir zamanda yapmaya karar
verebilir. Buna doktorlar rezidü yani artık derler. Bu karar tabii ki keyfi
değil, hastanın sağlığını korumak amacıyla alınan bir karardır. Yine de ikinci
ameliyatı yapacak cerrahı seçerken, mutlaka bu tip ameliyatlarda deneyimli
olan bir cerrahı bulmak şarttır; çünkü artık üçüncü bir şansınız olmayabilir.
Son şansınızı iyi kullanın…