9 Nisan 2021 Cuma

Gıda endüstrisi sağlıksız ürünlerinin promosyonu için Covid-19 salgınından bile faydalanıyor...

 

                                                                                                Prof.Dr. Mehmet Emin Korkmaz


Dünyanın dört bir yanında “sağlıksız” ürün pazarlayan şirketler, Covid-19 salgınını ticari kazanç için değerlendirerek, toplumların sağlığını uzun vadede tehdit ediyorlar...


Hazır gıda, alkol, tütün, abur cubur, bebek sütü formülü ve fosil yakıt ticareti yapan firmalar, markalarını parlatmak, etki oluşturmak ve stratejik çıkarlarını ilerletmek için korona virüsü krizi gibi bir trajediyi bile fırsat bilmiş durumda. Hükümetler karantina önlemleri ve benzeri kısıtlamaları uyguladıkça, işlenmiş yiyecek ve içecek üreticileri ürünlerini temel tedarik zincirinin bir parçası olarak sınıflandırmak için kampanya yaptılar, satış vergilerinde indirim istediler. Şirketler sosyal mesafeye odaklanarak, reklam alanı olarak yüz maskelerini kullanan ve marka görüntülerini çevrimiçi video iletişim platformlarına ekleyen ürün promosyonları geliştirdiler. İtibar ve meşruiyetlerini artırmak için hükümetler, Birleşmiş Milletler programları ve Kızıl Haç gibi sivil yardım kuruluşları ile ortaklıkları ve işbirliklerini güçlendirmeye çalıştılar. 

NCD Alliance'ın raporu göz açıcı nitelikte. Bu projede araştırmacılar, 94 ülkede, 2020 yılının Mayıs ve Temmuz ayları arasında şirket faaliyetlerini analiz etmiş. Bulguları çarpıcı. Bu rapordan aldığım bazı örnekleri sizlerle paylaşmak isterim: 
  • Brezilya'da bira üreticisi Karsten, logosunu bir çift akciğere benzeyecek şekilde uyarladı ve "İyi bira hava gibidir: onsuz yaşayamazsınız" sloganını ekleyerek tüketicileri Karsten ile hayatta kalmak için üç adımı takip etmeye teşvik etti: "İzolasyon uygulayın, dezenfektan kullanın ve eğlenmek için bira için." 
  • Burger King, oyunlaştırma ve konum belirleme uygulamalarıyla birçok ülkede pazarlamasını geliştirdi ve “evde kalırsanız bedava burger ile ödüllendireceğiz” kampanyası yaptı. Açıklamaları göz yaşartıcıydı: “İnsanların hayatlarının bir parçası olmak istiyoruz.” 
  • ABD'de McDonalds, ilk müdahale ekiplerindeki sağlık çalışanlarına eğer satın aldıkları menü ile bir selfie paylaşırlarsa ücretsiz "teşekkür" yemeği önerdi. 
  • Güney Afrika'da Coca-Cola, bir obezite bakım merkezi de dâhil olmak üzere yerel sağlık merkezlerine "soğuk içecekler" bağışladı.  
Aynı rapor, Nestlé, McDonalds, McCain, Burger King, KFC, Heineken, Kingfisher ve Diageo gibi büyüklerin ve bunların dışında yüzlerce küçük şirketin salgından yararlanmak için benzer reklam faaliyetinde bulunduğunu bildiriyor. Muhtemelen raporda yazılanlar "buzdağının görünen ucu" olarak değerlendirilmelidir. 

Taktikleri şöyle özetlenebilir: Sağlıksız, paketlenmiş ultra işlenmiş yiyecek ve içecekleri bağışlayarak, artan sosyal ihtiyaçlar ve ekonomik zorluklarla mücadele eden düşük gelirli ülkelerdeki savunmasız nüfuslar için gıda ihtiyacına cevap veriyor görünüyorlar. Sağlıksız ürünlerini hayır işlerine bağlayan pazarlama kampanyaları yapıyorlar. Abur cubur tüketimini artırmak için nostaljiye ve duygulara hitap eden mesajlar kullanarak sağlıksız ürünlerinin vazgeçilmez olduğunu söylüyorlar.
 
Mesajlarını iletmek için pandemiye özel pazarlama kampanyaları ve gösteriler organize ederek, sosyal sorumluluk ve hayırseverlik programları düzenleyerek ve hükümetler ve sivil toplum kuruluşları ile ortaklıklar yaparak uygun politika ortamlarını şekillendirmeye çalışıyorlar. Yaptıklarından utanma diye bir şey yok. Örneğin, hazır gıda markaları etiketlerini "sağlık kahramanlarına teşekkür ederiz" şeklinde değiştiriyor, kendilerini ve çalışanlarını pandemi bağlamının “kahramanları” olarak öne çıkarıyorlar. Bazıları ise konuya daha küresel yaklaşıp, fakir ülkelerin yetersiz finanse edilen kamu hizmetlerini desteklediklerini söylüyor. 

Hazır gıda endüstrisinin ürünleri, işlenmiş gıda ve şekerli içecekler, şişmanlık, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, yetersiz beslenme gibi sorunlara yol açıyor. Bu sorunlar da halihazırda insanları en çok öldüren ve sakat bırakan durumlar. Ürünleri, topluca bulaşıcı olmayan hastalıklar olarak adlandırılan bu hastalıkların gelişimini artıran ve insanları pandemi altında daha fazla acı çekme riskine sokan şirketlerin kendilerini kahraman olarak nitelemesi ürkütücü bir ironi. 

Hükümetler ve düzenleyiciler sert bir yanıt vermek zorundadır. Öncelikle yapılması gereken sağlıklı beslenmemin tanımlanması ve ürün etiketleme ve tanıtımında katı uygulamalara izin veren yasal düzenlemenin çıkartılmasıdır. Gıda endüstrisinin reklam ve pazarlama çabaları kısıtlanmalıdır. 

Ancak bu da yeterli olmayacaktır. Bilgi kirliliğinin çok yaygın olduğu bir çağın belki de en kırılgan dönemindeyiz. Pek çoğumuz değişen şartlara uyum sağlamakta zorlanıyoruz ve büyük ihtimalle geleceğe dair kaygılıyız. Kaygılarımız, doğru ile yanlışı ayırt etme becerimizi tehdit ediyor. Biz tüketicilerin bu durumunu gözlemleyebilen, küresel ekonomik buhranda kaybedecek çok şeyi olan büyük şirketlerin, kazanç için her şeyi yapabileceklerini unutmamalıyız. Pandemiye ilişkin kamu bilincini ve korkularını kullanan bu firmalarla etkin mücadele edilmelidir. Düzenlemeleri engellemek veya zayıflatmak ve vergi politikalarını kendi çıkarlarına göre şekillendirmek gayretleri, sivil toplum kuruluşları ile birlikte çalışılarak kamuoyuna duyurulmalıdır. Aksi takdirde toplumlar tek yönlü bir beyin yıkama faaliyeti ile karşı karşıya kalacaktır. 


*Prof. Dâhiliye ve Kardiyoloji Uzmanı, https://drmehmeteminkorkmaz.com 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder