Prof.Dr. Mehmet Emin Korkmaz
Dünyanın dört bir yanında “sağlıksız” ürün pazarlayan şirketler, Covid-19 salgınını ticari kazanç için değerlendirerek, toplumların sağlığını uzun vadede tehdit ediyorlar...
Hazır gıda, alkol, tütün, abur
cubur, bebek sütü formülü ve fosil yakıt ticareti yapan firmalar, markalarını
parlatmak, etki oluşturmak ve stratejik çıkarlarını ilerletmek için korona
virüsü krizi gibi bir trajediyi bile fırsat bilmiş durumda. Hükümetler
karantina önlemleri ve benzeri kısıtlamaları uyguladıkça, işlenmiş yiyecek ve
içecek üreticileri ürünlerini temel tedarik zincirinin bir parçası olarak
sınıflandırmak için kampanya yaptılar, satış vergilerinde indirim istediler.
Şirketler sosyal mesafeye odaklanarak, reklam alanı olarak yüz maskelerini
kullanan ve marka görüntülerini çevrimiçi video iletişim platformlarına ekleyen
ürün promosyonları geliştirdiler. İtibar ve meşruiyetlerini artırmak için
hükümetler, Birleşmiş Milletler programları ve Kızıl Haç gibi sivil yardım
kuruluşları ile ortaklıkları ve işbirliklerini güçlendirmeye çalıştılar.
NCD Alliance'ın raporu göz
açıcı nitelikte. Bu projede araştırmacılar, 94 ülkede, 2020 yılının Mayıs ve
Temmuz ayları arasında şirket faaliyetlerini analiz etmiş. Bulguları çarpıcı.
Bu rapordan aldığım bazı örnekleri sizlerle paylaşmak isterim:
- Brezilya'da bira üreticisi Karsten, logosunu bir çift akciğere benzeyecek şekilde uyarladı ve "İyi bira hava gibidir: onsuz yaşayamazsınız" sloganını ekleyerek tüketicileri Karsten ile hayatta kalmak için üç adımı takip etmeye teşvik etti: "İzolasyon uygulayın, dezenfektan kullanın ve eğlenmek için bira için."
- Burger King, oyunlaştırma ve konum belirleme uygulamalarıyla birçok ülkede pazarlamasını geliştirdi ve “evde kalırsanız bedava burger ile ödüllendireceğiz” kampanyası yaptı. Açıklamaları göz yaşartıcıydı: “İnsanların hayatlarının bir parçası olmak istiyoruz.”
- ABD'de McDonalds, ilk müdahale ekiplerindeki sağlık çalışanlarına eğer satın aldıkları menü ile bir selfie paylaşırlarsa ücretsiz "teşekkür" yemeği önerdi.
- Güney Afrika'da Coca-Cola, bir obezite bakım merkezi de dâhil olmak üzere yerel sağlık merkezlerine "soğuk içecekler" bağışladı.
Taktikleri şöyle
özetlenebilir: Sağlıksız, paketlenmiş ultra işlenmiş yiyecek ve içecekleri
bağışlayarak, artan sosyal ihtiyaçlar ve ekonomik zorluklarla mücadele eden
düşük gelirli ülkelerdeki savunmasız nüfuslar için gıda ihtiyacına cevap
veriyor görünüyorlar. Sağlıksız ürünlerini hayır işlerine bağlayan pazarlama
kampanyaları yapıyorlar. Abur cubur tüketimini artırmak için nostaljiye ve
duygulara hitap eden mesajlar kullanarak sağlıksız ürünlerinin vazgeçilmez
olduğunu söylüyorlar.
Mesajlarını iletmek için
pandemiye özel pazarlama kampanyaları ve gösteriler organize ederek, sosyal
sorumluluk ve hayırseverlik programları düzenleyerek ve hükümetler ve sivil
toplum kuruluşları ile ortaklıklar yaparak uygun politika ortamlarını
şekillendirmeye çalışıyorlar. Yaptıklarından utanma diye bir şey yok. Örneğin,
hazır gıda markaları etiketlerini "sağlık kahramanlarına teşekkür
ederiz" şeklinde değiştiriyor, kendilerini ve çalışanlarını pandemi
bağlamının “kahramanları” olarak öne çıkarıyorlar. Bazıları ise konuya daha küresel
yaklaşıp, fakir ülkelerin yetersiz finanse edilen kamu hizmetlerini
desteklediklerini söylüyor.
Hazır gıda endüstrisinin
ürünleri, işlenmiş gıda ve şekerli içecekler, şişmanlık, yüksek tansiyon, şeker
hastalığı, yetersiz beslenme gibi sorunlara yol açıyor. Bu sorunlar da
halihazırda insanları en çok öldüren ve sakat bırakan durumlar. Ürünleri,
topluca bulaşıcı olmayan hastalıklar olarak adlandırılan bu hastalıkların
gelişimini artıran ve insanları pandemi altında daha fazla acı çekme riskine
sokan şirketlerin kendilerini kahraman olarak nitelemesi ürkütücü bir ironi.
Hükümetler ve düzenleyiciler
sert bir yanıt vermek zorundadır. Öncelikle yapılması gereken sağlıklı
beslenmemin tanımlanması ve ürün etiketleme ve tanıtımında katı uygulamalara
izin veren yasal düzenlemenin çıkartılmasıdır. Gıda endüstrisinin reklam ve
pazarlama çabaları kısıtlanmalıdır.
Ancak bu da yeterli
olmayacaktır. Bilgi kirliliğinin çok yaygın olduğu bir çağın belki de en
kırılgan dönemindeyiz. Pek çoğumuz değişen şartlara uyum sağlamakta zorlanıyoruz
ve büyük ihtimalle geleceğe dair kaygılıyız. Kaygılarımız, doğru ile yanlışı
ayırt etme becerimizi tehdit ediyor. Biz tüketicilerin bu durumunu
gözlemleyebilen, küresel ekonomik buhranda kaybedecek çok şeyi olan büyük
şirketlerin, kazanç için her şeyi yapabileceklerini unutmamalıyız. Pandemiye
ilişkin kamu bilincini ve korkularını kullanan bu firmalarla etkin mücadele
edilmelidir. Düzenlemeleri engellemek veya zayıflatmak ve vergi politikalarını
kendi çıkarlarına göre şekillendirmek gayretleri, sivil toplum kuruluşları ile
birlikte çalışılarak kamuoyuna duyurulmalıdır. Aksi takdirde toplumlar tek
yönlü bir beyin yıkama faaliyeti ile karşı karşıya kalacaktır.
*Prof. Dâhiliye ve Kardiyoloji
Uzmanı, https://drmehmeteminkorkmaz.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder